Rusya destekli rejim Suriye’de 7 milyon insanı ülke dışına sürerken çözüm değil, tipik bir “Esad Diktatörlüğü”ne doğru gidiyor. Türkiye ve Rusya muhtemel gelişmeler öncesi birbirini test ederken diplomatik çözüm yolları giderek ortadan kalkıyor.
Esad rejimi ve Rusya’nın havadan ve karadan yoğun saldırılarına maruz kalan İdlib'den canını kurtarmak için Türkiye sınırına göç eden yüz binlerce insan, yağmur ve çamur altında hayat mücadelesi veriyor.
Saldırıların devam etmesi durumunda kitlelerin Türkiye’ye sığınmak için kapıya dayanması kaçınılmaz. Diğer tehdit ise; Rus destekli rejim güçlerinin ilerleyişiyle birlikte, Türkiye'nin Soçi Mutabakatı kapsamında bulundurduğu bazı gözlem noktalarının Suriye ordusu tarafından kontrol edilen bölgenin içerisinde kalması.
Esad'ın artan saldırıları karşısında yaşanan göç dalgasına tahammülleri kalmadığını belirten Başkan Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemizin, yeni bir göç dalgasına tahammülü yoktur. Aynı zamanda yeni tehditlerin sınırlarımıza dayanmasına da seyirci kalamayız. Hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarı, Türkiye'nin güvenlik ve istikbal önceliklerinden daha önemli olamaz. Bu bakımdan Suriye'nin ne diğer bölgelerindeki ne de İdlib'deki duruma seyirci kalmayacağız. Topraklarımıza tehdit oluşturan kim varsa, gereğini yapacağız" ifadelerini kullanmıştı
Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeye yüzlerce araçlık sevkiyat gerçekleştirdi. Aralarında obüslerin de bulunduğu teçhizatlar İdlib’e yönlendirilmiş durumda.
Bu durumu değerlendiren Başkan Erdoğan’ın “Ne pahasına olursa olsun İdlib’i hem kendi halkı hem bölge halkı açısından güvenli bir yer hâline dönüştürmekte kararlıyız” açık beyanına karşı Rusya’dan gelen “Türkiye’nin İdlib’de rejim güçlerine yönelik askerî operasyonu en kötü senaryo olur” açıklamasına karşı Erdoğan’ın karşılığı net oldu: “Rusya’nın bütün kötü senaryolar içinde yer alacağına inanmıyorum.”
NATO’dan gelen “Türkiye’nin İdlib hareketine NATO destek vermeyecek …” açıklaması ise sürpriz olmadı. Zaten Bosna’da BM güçlerine emanet edilen Boşnaklara Hollandalı askerlerin garantisinde nasıl katliamlar yapıldığı hatırlanırsa BM’nin olaya müdahil olması çok da önemli değil.
“Türkiye kendi harekât planını hazırladı, bir gece ansızın gelebiliriz...” diyen Başkan Erdoğan’ın son olarak iki milyona çıkan mültecinin sınıra dayanması karşısında önündeki diplomasi dâhil bütün kanallar tıkanıyor.
Göç dalgasında insanların sığınabilecekleri tek güvenli liman göç dalgasını sınır dışında karşılama kararı alan Türkiye. Türkiye’nin hedefi Rusya’yı vurmadan göç dalgasını sınır dışında tutacak bir güvenli bölge oluşturmak.
Buraya kadar olanlar fiilen yaşananlardır. Bundan sonraki gelişmelerin ne olacağı ise ancak senaryodan ibarettir.
Zalim ve katil Esad, şahsi iktidarı için İran, Rusya ve ABD’nin taşeronudur.
İran, Akdeniz’e inen bir “Pers Koridoru” için Suriye ve Sincar’da hâkimiyet peşindedir.
Rusya, Suriye’de etkinliğini arttırmak, Lazkiye üzerinden Akdeniz’e inme peşindedir.
ABD ise Suriye’yi bölmek ve Kürt Devleti maskesi ile Orta Doğu’da ikinci İsrail kurma peşinde.
Önündeki Türkiye engelini aşmak için FETÖ’yü kullandı ama başarılı olamadı. FETÖ ile Rus uçağını düşürdü, Rusya’nın Ankara Büyükelçisine suikast yaptırdı, Türkiye ile Rusya’yı savaştırmak istedi ama yine başaramadı.
İdlib’deki tezgâh Türkiye ile Rusya’yı savaştırmak üzerine kurulu, herkesin farklı bir hesabı olsa da temelde verilen kavga, bölgenin enerji kaynaklarını paylaşma kavgasıdır.
Suriye ve Esad yönetimini, kimsenin düşündüğü yoktur…
Eğer “Savaşlar başka ülke zavallılarının kendi ülkeleri için ölmeleri sağlanarak kazanılır" diyen ABD'nin meşhur generali G. Patton'un bu sözü gerçekse Türkiye’nin muhtemel müdahalesi karşısında önündeki engel rejim güçleriyle sınırlı kalacaktır.
Evet, onların bir hesabı varsa Allahü teâlânın da bir hesabı vardır...