Zayıflara ayakta bile yer yok!

A -
A +

Mülteci akını AB için çok yönlü bir sorundur. Sığınmacı sayısını domates ithaline uyguladıkları kota gibi üç haneli sayılara sığdırırken, milyonlarca mültecinin Türkiye tarafından kabul görmesinden de rahatsız oluyorlar.
Türkiye’nin mülteci kabul etme kapasitesini Türkiye’nin bir güç gösterisi olarak algılıyor ve ürküyor.
Öte yandan lastik botlarla sınırları zorlayan, dikenli telleri aşmak isteyen bazı mülteciler ise hâlâ ısrarla cellâdına sığınmaya çalışıyor.
Oysa Avrupa Birliği mülteci akınını önlemek için işi “yok canım bu kadarı da olmaz” dedirtecek noktaya, mülteci taşıyan “gemileri batırmaya” kadar götürdü.
Hâlbuki zayıflara güçlülerin treninde ayakta bile yer yok!
Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Dışarıda bunlar olurken, perde arkasında yaşananlar çok daha farklı. İngiltere'nin AB’den ayrılış sürecinin yüksek sesle konuşulması, Ortak Avrupa düşüncesini hızla iflasa, çözülmeye götürmektedir. Böylece zaten gerçekte olmayan Avrupa ortak değerlerine tutunamayan AB İslam karşıtlığı üzerinden kurguladığı olaylarla besleyerek kendi nefret cephesini oluşturup büyütmeye çalışıyor. Bunun kendi iç rahatsızlıklarını, çatışmalarını bastırmakta, birliği koruma adına kamuoylarını ikna için daha güçlü bir malzeme olduğunu zannediyorlar.
Şimdi bütün propaganda merkezinde bu var, İslam düşmanlığı.
Bize gelince, otuz yıldır süren terörün kaynağının bizim dışımızdan geldiğini bilmemize rağmen bunu anlatmakta zorlanıyoruz. Güneydoğumuzu enkaza çeviren yaşadığımız bütün terör, iç çatışma, canlı bomba saldırıları hepsi batının senaryosu ve tezgâhıdır
Bunlar, sosyal ve ekonomik rahatsızlıkları depreştirirler, fikri inşa ederler, medyayla beslerler, örgütleri kurarlar, silahlarını verirler sonra Müslümanların üzerlerine salarlar. Bunun dış kaynaklı olduğunu içerdeki hainlerle beslendiğini (siyasetçi, sanatçı, politikacı, öğretmen, akademisyen ya da din adamı hangi kılıkta olsa da) kendi kamuoyumuza anlatmakta niye zorlandığımızı anlamak mümkün değil.
Dostlarımızı (!) incitmekten mi korkuyoruz?
Her türlü ihaneti kendileri için meşrulaştıranlarla reddedilemeyecek biçimde yüzleşmekten, ihaneti kendimize ve dünyaya sergilemekten geri durmamalı. Kendileri harap olmuş beldelere aç ve susuz kadın ve çocuk bitmiş tükenmiş insanların üzerine bomba yağdırıp katliam yapmalarına bile uyduruk senaryolar üzerinden gerekçe üretiyorlar.
ABD’de Omar Mateen isimli bir saldırgan bir gece kulübünü basıp 50 kişiyi öldürmüş. Saldırganın eski eşi ve babası cinayetlerin İslam’la ilgisi olmadığını söyleye dursun senaryo çizilivermiş bir kere. Manhattan’da rehbersiz otele bile zor giden adamların ikiz kulelere uçak saldırısı düzenlediği yalanına dünyayı inandırdıklarını zannedenler için adı Omar olan saldırgan üretmek zor mesele mi?..  
Türkiye’nin bütün bu olmazların zoru içinde ilk kazanması gereken mücadele alanı “propaganda” cephesidir.
MAK danışmanlık şirketinin 1-10 Haziran tarihleri arasında “Doğu-Güneydoğu özel gündem araştırması” adı ile yaptığı araştırmada; gençlerin ve çocukların terör örgütüne katılmasında etkili kişi ve kurumların aranmasında çıkan sonuç;
Asıl hendeklerin sokak aralarında değil eğitim kurumları ve mabetlerde yani “propaganda cephesinde" kazıldığını gösteriyor.
Devletin okulunda derste "molotof" yapmayı öğreten öğretmenlere, askere, polise kurşun sıkarken ya da insanları katletme adına canlı bomba olarak ölen eşkıyayı şehit diye yutturan devletten maaşlı imamlar varmış.
Etrafımızın bir savaş alanı ile çevrildiği bu ortamda özellikle terör örgütleri ile yürütülen mücadele yerli ve yabancı medya propagandası kullanılarak teslim alınmış bir toplumun üzerindeki kuşatma kırıldığında kazanılacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.