Sonuçları merakla beklenen Brüksel'deki AB zirvesinde Yunanistan'ın ağır yaptırım talepleri kabul görmedi ve Türkiye'ye yaptırım çıkmadı. Zirvenin sonuç bildirgesinde "Avrupa Birliği Türkiye ile diyaloğa fırsat tanımak istiyor" denildi hepsi o kadar.
İlişkilere verilecek ciddi zararın Türkiye’yi daha fazla iş birliği için Çin ve Rusya’nın yanına iteceği korkusu yaptırımları sınırlı tutuyor.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların AB ile aramızı bozduğu söyleminin, Türkiye’ye fren yaptırmak için uydurulmuş koca bir yalan olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizim bunu yutmadığımızı kendileri de biliyor. ABD ile olan ambargo uygulaması da bu hikâyenin bir başka versiyonudur.
Mesele; Türkiye’nin izlediği yol haritası Kuzey Afrika’dan Orta Doğu'ya, Balkanlardan Orta Asya ve Kafkaslara kadar uzanan bir iş birliğinden AB’nin kendi gelecekleri için endişe etmeleridir.
Bütün istekleri teslimiyetçi bir Türkiye ile iş birliği ve sömürgeci sünepe düzenlerinin devam etmesidir.
İslâm dünyasına karşı bir asırdır soğuk ve ilgisiz kalan kendi kabuğuna çekilmiş Türkiye, Batı'yı şaşırtıcı biçimde bağımlı dış politikadan sıyrılıp irade koyan bir makas değiştirdi. Doğru olan da buydu. Türkiye'nin geleceği Batı'nın kuyruğu olmak yerine Türk dünyası ile bütünleşerek millî dış politikaya dönmek. Millî hedefleri ve millî stratejisini inşa etmektir...
Ambargo ve yaptırım ile yapılmak istenen Türkiye’yi tekrar eski munis ve bağımlı rotasına sokmaktır. Ancak kendi varlığının geleceği ile ilgili ciddi sıkıntıları olan AB sadece Yunanistan'ı mutlu etmek için Türkiye ile didişmeyi şimdilik göze alamadı. Zira, İngiltere'nin birlikten ayrılması ve hâlihazırda yürütülen zorlu müzakerelerle boğuşan AB, birliğin kendi geleceğini sorguladığı bir dönemden geçiyor.
Covid-19 salgını; kriz durumunda "dayanışma ve koordinasyon" içerisinde hareket etmesi beklenen AB üyesi ülkelerin birlik ruhundan uzaklaştığını gösterdi. Her biri kendi çıkarlarını ön planda tutarak bencilce birbirlerine sınırlarını kapattı. Öyle oldu ki tıbbi malzeme ihracatını yasakladı, başka ülkelerin maskelerine el koydu ve destek duyan ülkelerin yardım çağrılarına sırtlarını döndüler.
En büyük hayal kırıklığını yaşayan İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, çöken birlik ruhunun geleceği için "AB, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra karşılaştığı en büyük sınamayla ya başa çıkar ya da tarih olur" açıklamasında bulundu...
Geçtiğimiz yıl Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerini değerlendiren The Economist dergisi Osmanlının çöküşünden sonra Avrupa'ya ve Batı'ya demirleyen Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan ile yönünü çevirdiğini belirtmiş ve; Türkiye AB ilişkilerinin geleceği içi “Olabilecek en kötü durum. AB, 'havuç-sopa' politikasıyla Türkiye'yi cezbederek yeniden yanına çekebilir ya da boyun eğmeye zorlayabilir. Ancak AB'nin artık Türkiye'ye karşı kullanabileceği ne yeterli havucu ne de yeterli sopası var" acziyetlerini ifade etmişti.
Koronavirüs salgını sürecinde ABD’nin Almanya’nın satın aldığı, Fransa’nın ise Çin’den İspanya ve İtalya’ya gönderilmek üzere ithal ettikleri maske ve eldivenlere nasıl el koyduğunu hatırlayalım.
Bunu korsanlık olarak tanımlayan Almanya’da Bavyera eyaleti Başbakanı Markus Soeder birliği “Vahşi Batı”ya benzetmişti.
Avrupa Birliğine üye ülkelerin giderek büyüyen kendi iç sorunlarının AB’nin de sorunu olmaya başlaması, üyelerini ulusal çıkarları uğruna birbirine saldırır hâle getirdi. Yakın gelecekte her AB üyesi, dağılan birlikten “yangından mal kaçırır gibi" az hasarla ayrılmak isteyecektir.
Yakın gelecek, her birine “Türkiye’nin dostluğunu” aranır kılacaktır…
Zor oyunu bozar... Kurda sormuşlar “Hangi dağın kurdusun?..” diye. "Karanlık çökünce bütün dağlar bizimdir” demiş...