Aslan yattığı yerden... Kentine iyi bak

Sesli Dinle
A -
A +

İslam beldeleri umumiyetle bir külliye etrafında şekillenir. Önce sultan, hanım sultan, valide sultan, şehzade, vezir, paşa ya da herhangi sahibi hayrat bir cami inşaasına başlar. 

 

Külliyenin idamesi için yanına bir arasta açar. 

 

Etrafı evlerle sarılır ve bir belde neşvünema eder (gelişir) zamanla... 

 

Aslan yattığı yerden... Kentine iyi bak

 

Mesela Gazi İshak Bey, Fatih Sultan Mehmed adına Hünkâr Camii’ni yaptırdığında mıntıka mezradır daha. Şimdi koca Saraybosna. 

 

Selatin camileri; imareti, hamamı, sebili, gasılhanesi, muvakkithanesi, mektebi, medresesi, darülkurra ve darülhadisi ile tam tekmildir. Caminin banisi ve aile efradı için bir hazire ayrılır kenara. Cemaat içinden tebarüz eden arifler, şairler, fazıllar da yer bulur küçük kabristanda. Bir kere avlusu vardır, şadırvanı vardır. Sıra sıra helaları vardır ve herkese açıktır.  

 

Ortalama bir cami mahalleyi kucaklayacak çaptadır, afetlerde toplanma mahalli olarak da kullanılır. Nitekim Balkan ve Kafkas göçlerinde on binlerce muhacir ağırlanır.  

 

Aslan yattığı yerden... Kentine iyi bak

 

Sokak aralarına serpiştirilen tekkeler, dergâhlar, zaviyeler, hankahlar da hazır kıtadır. Dervişler çorba içirmeyi sever, ikrama alışıktırlar. Çeşmeleri, abdesthaneleri itikaf odaları vardır, ee ne ararsınız daha. 

NOHUT ODA BAKLA SOFA

Ecdadın evi en fazla iki katlıdır, illaki bayıra kurar, komşunun ışığına manzarasına mâni olmazlar. 

 

Düze indikçe bağlar, bahçeler, bostanlar yayılır, ötesi çam, çim, mera... 

 

Evler umumiyetle ahşaptır, zelzeleye dayanır, yıkılsa bile canınızı yakmaz. Kiriş yok, kolon yok, bir yol bulur çıkarsınız dışarıya. 

 

Aslan yattığı yerden... Kentine iyi bak

 

Paragözlerin kurduğu siteler ise dolgu sahillerde, sel yataklarında, mısır tarlalarından biter mantarlama. Elbette taşlar yerine oturacak, derya verdiğini alacak, su yolunu bulacak, beton eken moloz biçecektir sonunda. 

 

Çocukluğumuzda şehir merkezleri birkaç resmi daire ile üç beş pasajdan ibaretti. Binalar üçer dörder katlıydı en fazla. Para ve talep artıkça dikine yükseldiler, tepeden baktılar vatandaşa. Hâlbuki topraklarımız en az 50 yılda bir zelzele yaşar, nehirler istikrarsızdır, yazın kurur, bahar taşar. 

SALAHİYET MİMARLARDA

Yükseliş asırlarında Asitane’nin estetiğini bozan veya eğreti duran bina derhâl yıktırılır. Sırf bunun için hergün 140 mimar teftişe çıkar (Evliya Çelebi). İstanbul, dünyanın en kalabalık şehridir, yeryüzünün en kesif trafiği İstanbul-Edirne arasında akar. Ecdat zikrolunan yolu cadde şeklinde düzenler, iki tarafına kaldırım yapar. Polonyalı seyyah Simeon bunu görünce hayretler içinde kalır. Düşünün Londra kaldırımla 1824 senesinde tanışır anca. 

 

Napolyon ise İslam şehirlerinde gördüğü mezbahaları Paris’e taşır (1813) eti kirlenmekten kurtarır neden sonra. 
Gérard de Nerval ve Alphonse de Lamartine şehrin güzelliği karşısında sarsılırlar. Loti ile Farrère zaten İstanbul hayranıdırlar. 

 

Aslan yattığı yerden... Kentine iyi bak

 

Avrupa şehirleri geceleri kör karanlıktır, su şebekesi yok denecek kadar azdır. (Hatier L’Ancien Régime et Le Monde Contemporain)

AFRİKA’DAN ÇALDIKLARIYLA

Ancak 1850’lerden itibaren müstemlekelerden servet akmaya başlar. Sömürü parasıyla şehirleri tanzim eder, alt yapı kurarlar. 

 

Osmanlı sultanları da Avrupa ile yarışır, geri kalmaz. 1853’te Dolmabahçe Gazhanesi açılır. Önce Cadde-i Kebîr (İstiklâl) aydınlanır. Sonra Üsküdar ve Boğaz sokaklarında havagazı lambaları parlar. Yeşil boyalı direkler pek zariftir, dersaadete ayrı bir hava katar.  

 

1864’te Kuzguncuk, 1880’de Yedikule, 1891’de Hasanpaşa gazhaneleri çalışmaya başlar. 

 

Derken Karaköy-Galata metro hattı açılır ve iri kadanalarının çektiği tramvaylar sefere başlar (1869). İstanbul 1908’den itibaren otomobil ile tanışır. Selânik, Beyrut ve İzmir daha evvel ceryanla şavklanmış, yolcular yıkılmıştır tramvayın omzuna. 

SU GİBİ AZİZ

İstanbul alındığında ahali sarnıç suyuna mahkûmdur. Hâlbuki Müslümanlar zaruret olmadıkça durgun su kullanmaz. Mimar Sinan Kemerburgaz pınarlarını şehre akıtır, vatandaş suya doyar. Vefa civarında Kanuni’den kalma kırk çeşmeler vardır. Muhteşemdir,  Atatürk Bulvarı açılırken insafsızca yıkılır, hâlbuki taşınabilirdi kenara. 

 

II. Osman, İstanbul derelerini bentlerle keser, Saliha Sultan Beyoğlu sırtlarında toplar, “Taksim”den taksim ettirir sağa sola.   
II. Abdülhâmid Han, Hamidiye suyunu fukara için getirtir aslında. Hâli vakti yerinde olanlar, Hünkâr, Çırçır, Karakulak suyu alırlar. Taşdelen ise tiryakilik yapar, düşünün Kahire’ye bile yollanır hususi fıçılarla. 

 

İstanbul 1850’lerde telgraf, telefon, 1860’larda demir yoluyla tanışır. Sirkeci’den Avrupa’ya bağlanır, Şark Ekspresi sefere başlar. Haydarpaşa Garından kalkan trenler Eskişehir, Ankara, Şam üzerinden Medîne’ye koşar. Planda San’â (Yemen) ve Kuveyt hatları da vardır ama Balkan ve Cihan Harbi patlayınca akamete uğrar.

 

Düşünün Yeni Cami’nin masrafları bugün Slovakya’da kalan vakıf mülklerinden karşılanır. Osmanlı mirası reddedilince para akışı durur. Bayındırlık hizmetlerinden mahrum kalırız.(Yılmaz Öztuna)

ŞEHREMANETİ

Asitane, Şehremini (Belediye Başkanı) tarafından yönetilir ki ilmiye sınıfındandır, kadılık da yaparlar. İstanbul Efendisi denir onlara. Doğrudan sadrazama bağlıdır.lar Dîvân-ı Hümâyûna (Bakanlar Kurulu) katılır, halkın taleplerini aktarırlar üst makama. 

 

Tek parti döneminde CHP İl Başkanı aynı zamanda vali ve belediye reisidir, paşa tarafından atanır. 

 

O günlerde resmî zevat sebil, çeşme, türbe, kitabe görmeye dayanamaz, kubbelerden kurtulmaya bakarlar. 

 

Mescit ve medreseler satılır, dergâhlar metruk kalır, mezar taşları kırılır. Vakıf arsaları otopark ya da mahrukatçı olur, kapanın elinde kalır. Birileri “yok canım” dese de buharlaşan 400 cami de tek tek kayıtlıdır.  İSTED arşivlerinde mufassal bilgi var. 

 

Sur içini betonlaştıran dört cadde (Vatan, Millet, Atatürk ve Fevzipaşa) tarihî eserlerin kesif olduğu mıntıkadan geçirilir inadına, Mimar Prost’un derdi Valens kemerini ortaya çıkarmak, şehrin silüetine hâkim olmaktır Bizans adına. 

 

Hatırlar mısınız bilmem, mektepte resim defterlerimize “köşeli köşeli binalar” çizer, cetvel gönye kullanırdık hatta. Meğer birileri bize muasır medeniyet satarken köşeyi dönmüşler kurnazca. 

TOPRAKTAN

Yetmişli yıllarda uyanıklar müteahhid olur, topraktan daire satar. Teyzenin arsasını alır, amcanın parasıyla yapar, birini bitirmeden öbürüne başlar. 

 

Daracık daracık sokaklar, iki yanında bitişik nizam apartmanlar... Cepheleri dardır, zaten dörtte biri de merdivene gider, sefer tasını andırırlar âdeta. Penceresi cam cama muallim, hapşırsan komşudan ses gelir. Çok yaşa! 

 

Helalar banyolar aynı boşluğa bakar. Çok olsun üç karış vardır aranızda. Evde atıştınız diyelim, mahalleye nam olursunuz anında. 

 

Bırakın Fatih, Beşiktaş, Üsküdar gibi tarihî semtleri, yeni semtler de plansız gelişir. Ne park, otopark; ne oyun alanı, yeşil saha... 

 

Çatı katında filizler hazırdır, biti kanlanan kat atar. İlk seçimde imar affı çıkacaktır nasıl olsa. 

 

Eğer İstanbul otuzlu yıllardaki hâliyle korunsa, hani cumbalı konaklar, bostanlar, faytonlar, çın çın tramvaylar, arnavut kaldırımları, kafesli pencereler, teneke kutularda kasımpatılar olsa...

 

Bakaydın sen turizmden gelecek paralara...

MADDİ MANEVİ SIĞINAK

Şimdi Sur içinde yaşadığınızı düşünün Allah muhafaza her hangi bir afet vukuunda nereye sığınacaksınız? Ya Fatih Camii’ne, ya Şehzadebaşı’na...  Bayezid’e, Yavuzselim’e, Süleymaniye’ye, Ayasofya’ya, Sultanahmed’e, Yeni Cami’ye, Mihrimah Sultan’a… Kocamustafapaşa, Küçükmustafapaşa, Nişancı Mehmed, Nişancı Mustafa, Mehmed Ağa, Gazi ve Kara Ahmed Paşa’ya... Ayağınız alışıktır zaten, az çok aşinasınızdır mekâna. 

 

Hangisini sayayım, Cerrahpaşa, Hekim Ali Paşa, Sokullu Mehmed, Hadım İbrahim, Rüstem Paşa, Atik Ali, Çorlulu Ali, Hocapaşa, Mahmudpaşa, Muratpaşa, Davutpaşa, Mesih Ali ve Mesih Mehmed Paşa...

 

Valide Camii, Haseki Külliyesi, Bayrampaşa Medresesi... Laleli ve Nuri Osmaniye’yi de ekleyelim onlara. 

 

Bâlâ Hankahı, Sivasi ve Uşşaki Dergâhı, Cerrahi Tekke, Emîr Buhari Zaviyesi, Ramazan Efendi, Merkez Efendi, Sümbül Efendi, İsmet Efendi, İvaz Efendi, Yahya Efendi, Mehmed Emin Tokadi, Zeyrek Molla...

 

Şefkatli kucak gibidirler zor zamanda.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.