FAŞİZMİN AYAK SESLERİ "Ducessa'mız" oldu

Sesli Dinle
A -
A +

Avusturya’da, Fransa’da, Yunanistan’da derken İtalya’da da yabancı düşmanlığı ve İslamofobiyle tanınan bir lider, seçimleri kazandı. Giorgia Meloni, hâliyle Benito Mussolini ve icraatını getiriyor akla.

 

 

 

Forli, Falterone Dağı yamaçlarına yaslanan küçük bir şehirdir, önünde yemyeşil Po Ovası uzanır, halı gibi yayılıp deryaya varır. Beldenin nalbantlarından Alessandro, oğluna Meksikalı sosyalist Benito Juárez’in; İtalyan anarşist Amilcare Cipriani'nin ve kızıl mason Andrea Costa’nın adlarını koyar. Benito Amilcari Andrea… Üçü bir arada.  Olabilir ama soyadı Mussolini ise… Dur bir dakika!

 

Benito haylaz bir çocuktur; annesinin gittiği kiliseye taşlarla saldıracak kadar. Yatılıya yollanır, orayı da karıştırır. Arkadaşını yaralar, öğretmene hokka atar. Okuldan kovulduğunda 11 yaşındadır daha. Hâlbuki zekidir, istese yüksek notlar alabilir pekâlâ. Tahsilini iyi kötü tamamlarsa da iş hayatında dikiş tutturamaz.

 

Çok okur, Karl Marx, eylemci Auguste Blanqui ve şiddet yanlısı Georges Sorel’ın satırlarında militanlaşır, askerden yırtmak için yurt dışına kaçar. İsviçre’de kışkırtıcı siyaseti yüzünden takibe alınır, tutuklanır hapis yatar...

 

Derken “L’Avvenire del Lavoratore” (İşçi istikbali) gazetesinde işe başlar. Oradan sol politikacı Battisti’nin çıkardığı “İl Popolo” (People-İnsanlar) gazetesine atlar. Yazdığı “Cardinalin Metresi” adlı roman başını ağrıtır, kiliseyi aşağıladığı için kapının önüne koyarlar.

 

 

 

EŞ DURUMUNDAN

 

 

 

1914'te Milano’da güzellik salonu işleten Ida Dalser ile evlenir, oğlu Albino doğar. Sosyalist Parti'nin gazetesi “L’Avanti”de redaktörlük yaparsa da çorba, karısının kazandıklarıyla kaynar. 

 

Benito, “halklar arası” değil, “sınıflar arası” savaştan yanadır, cihan harbine, karşı çıkar. İngiltere ve Fransa'nın kazandıklarını görünce fikrini değiştirir, işgali savunmaya başlar. Teşkilatçıdır; “Fasci d’azione rivoluzionaria” (Devrimci eylem ışıkları) adlı sol örgütü kurar. Fascio balta etrafına bağlanmış değneklerdir, birliği ifade eder eski Sicilya'da. Benito bir ara Avusturya-Macaristan uhdesindeki Hırvatlara takar. Hükûmet niye Adriyatik’in doğusu ile ilgilenmiyordur? Orada da Katolikler vardır, Yugoslavya’ya girselerdir ya! Bu yayılmacı tavrı yüzünden Sosyalistler Parti'de barınamaz, o da kızar sağcı olur, kızıllara giydirmeye başlar.

 

Demek “izm” dediğin boş beleş bir dava, bugün buradasın, yarın orada!

 

 

 

SULAR BULANINCA

 

 

 

Savaş sonrası ortalık toz dumandır; İtalya 460 bin kayıp verir, birçok sektör batar. Pastayı İngiltere ve Fransa paylaşır, İtalya'yı çırak çıkarırlar.

 

Güçsüz hükûmetler, yürümeyen koalisyonlar… Halk yorgun ve bıkkındır. Rüşvet, iltimas, yağma… Komünistler aksaklıkları istismar eder, zemin tutarlar. Mussolini de “Fasci de Combattimento” (İtalyan Muharipler Birliği) adlı teşkilatı kurar. Roma'nın ihtişamını vadedince taraftar bulmakta zorlanmaz. Bilhassa gençleri peşine takar. Elemanları kara gömlek giyer, asker gibi davranırlar. Fedailerini (squadri) hasımlarının üzerine salar. Tehdit, yaralama, kundaklama…

 

Yıl 1921. Benito, “Partito Nazionale Fascista”yı kurar ve iktidara talip olur açıkça. Halk için 8 saat mesai, izin günü, 55 yaşında emeklilik ister. Sendikaların kâbusu olur, grevcileri döve döve hizaya(!) sokarlar. Karşılığında patronlar partiye finans sağlar. Seçimde 37 mebus kazanırlar. Liberal hükûmet ise acizdir, faşistlerden korkar. Mussolini bunu hisseder, binlerce militanıyla Roma’ya yürür ve Kral III. Viktor Emmanuel’i ikna(!) edip Başbakanlık koltuğunu kapar (1922).

 

 

 

AL BİR HİTLER DAHA!..

 

 

 

Yunanistan’la Korfu, Yugoslavya ile Fiume ihtilafını halledince itibar kazanır. O havayla hukuksuz işler yapar. Basını susturur, okulları propaganda sahası yapar. Matematik kitaplarına bile resmini basar, küçük faşistleri yavrukurt kılığına sokar. Yemlenen yazarlar “büyük liderlerin” kurduğu “otoriter rejimleri” meşru bulur ve İtalya polis devleti olur çıkar. Beline dipçik de yiyeceksin icabında...

 

Bu arada tarımda hareketlenmeler olur; yeni yollar, raylar, limanlar... Grevler durunca sanayi toparlanır, iş güç artar.

 

Mussolini her işten anlar, her tarafa koşar, başkomutanlığı da kimselere bırakmaz. Vatikan’a muhtariyet verir, papazlarla takışmaz. Sistem tıkır tıkır işlediğine göre muhalefete gerek yoktur(!) diğer partiler kapanabilir bundan sonra.  Afili üniformalarla dolanır, kahraman asker, yenilmez komutan, işçi dostu, büyük sporcu, en büyük havacı gibi sunulur halka. Ve tabii ki müşfik baba! Karısıyla oğlunu terk etmiş, metresi ile yaşamaktadır oysa. 

 

 

 

IMPERO MEDİTARRANEO

 

 

 

Yıl 1932... Mussolini, Dottrina del Fascismo (Faşist Doktrini) yayınlar, artık "Duçe" (ulu önder) denmektedir ona.

 

Roma merkezli Akdeniz imparatorluğunu kurmanın zamanı gelmiş de geçmektedir, Antalya’ya ilgisi biraz da ondan. Büyük ülkelerin sömürgeleri olur, öyleyse bir yerlere çökmelidir şu boşlukta. Önce komşularına sarkar, Arnavutluk ve Libya’ya el atar. Habeşistan’ı münhal ve münasip bulur, gider işgal eder fütursuzca.

 

Bu işleri kolay sanmıştır, elinde patlar. Tabutlar peş peşe gelince bocalar, çareyi kimyasal silahlarda arar. Yerlileri aileleri ile mağaralara kapatır, açtırır vanaları solukları kesilene kadar. Ortalık ceset tarlasına döner. Sorarsanız emperyalistlerle mücadele etmektedir orada.

 

Taraftarlar alkışladıkça havalanır, kucağına yavru bir aslan (Ras) alır, nizam çizer dünyaya. Bir eli Almanya’dadır diğeri İspanya’da. Madrid Roma Berlin mihveri güç kazanmıştır, Çekoslovakya’nın parçalanmasında Avusturya istilasında rol oynarlar. Kral Victor bunları tasvip etmez, endişe duyar. Kaç bin yıllık ordu geleneği bozulmuş, Alman mukallidi olup çıkmıştırlar.

 

 

 

EVDEKİ HESAP…

 

 

 

1 Eylül 1939. Hitler Polonya’ya girer. Benito’nun gözü ise Malta, Korsika, Tunus ve Balkanlardadır. Ancak işler beklediği gibi gitmez, direnişçileri aşamaz. Yetmez gibi müttefikler de dikilir karşısına. Pirince giderken bulgurdan olur, ülke savaş alanına...

 

Etiyopya’da 3,5 milyon insan öldürür; her üç kişiden biri toprağa! 

 

Kendi kayıpları da 300 bin civarındadır, büyük travma... Kral III. Viktor bakar olacak gibi değil, Benito’yu azleder, Gran Sasso'da içeri tıkar (12 Eylül 1943).

 

Almanlar yalnız kalmaktan korkar, Mussolini’yi kaçırır, Kuzey İtalya'ya Cumhurbaşkanı yaparlar. O artık robottur, düğmesine gestapo basar. Etraf boşalmış, çember daralmıştır. Sevgilisi Clara Petacci ile Nazi kıyafetine bürünüp İsviçre’ye kaçarlar. Sınıra birkaç km kala partizanlara yakalanırlar.

 

Mahkeme mi? Yok canım ne gerek var? Üç kurşuna bakar. Kızıllar cesetleri Roma’ya götürür, Loreto meydanında bacaklarından asar (28 Nisan 1945).

 

Peki, faşizm biter mi?

 

Sanmam. İtalyan futbol takımı Lazio o gün bugündür gol sevincini Duçe selâmıyla yaşıyor. Tribünlerdeki militanlar ırkçı pankartlar açıyor korkusuzca.

 

 

 

NASIL BİR “İZM”?

 

 

 

Mussolini Antik Roma’ya dair masallar anlatsa da Faşizm ırkçılığın yükseldiği yıllarda konur tezgâha. Bu rejimde onun bunun düşüncesi olmaz, en iyisini lider bilir, itirazsız itaat edersin ona. Teşkilatçıdırlar. İlkokuldan itibaren çocukları siyah önlüklere sokar, sabah antlarıyla yoğurur, “kanımın son damlasına kadar…” diye bağırtırlar.

 

Orta eğitimde yanaşık düzen eğitimi verir, cadde ve stat gösterilerine çıkartırlar. Şiirler ezberletir, marşlar söyletir, fener alayları ile coşkuyu yüksek tutarlar. Tenkit şansınız yoktur, basın yayın ve resmî zevat sürekli Duçe’yi alkışlar. Dinsizdirler, inançsızdırlar. Şedit İslam düşmanıdırlar. Fakat antikomünisttirler, Rus korkusunu kullanır halkı yanlarına alırlar.

 

Genellikle darbeyle gelirler, sandıkla kurtulamazsınız onlardan. Herkesi takip eder, jurnale, ihbara dayalı bir sistem kurarlar. Hukuka o kadar da gerek yoktur, bırakırsın fedailere, bakarlar icabına. Tarihi abartır, orduyu parlatır, barış yanlılarını pasifistlikle suçlarlar.

 

 

 

SUİ MİSAL EMSAL...

 

 

 

Faşizm sadece İtalya’da kalmaz, Avrupa ve Latin Amerika’ya da yayılır. İspanya’da Franco, falanjlarıyla iktidara el koyar. Portekiz’de António de Oliveira Salazar “Estado Novo” adlı bir rejim kurar.

 

T.C.'nin ilk yıllarında Hüseyin Cahit, Duçe'nin kitabını (Faşizm) basar yayar (1927). Başvekil İnönü bizzat Mussolini'yi ziyaret eder. Recep Peker ve arkadaşları İtalya'da ağırlanır, tesir altında kalırlar. CHP teşkilat şeması, tevhid-i tedrisat, halkevleri, gençlik kolları, yavrukurtlar (figlio della lupa) hep İtalya'dan aparmadır.

 

Cumhuriyet Halk Fırkası 1939 Kurultayında İnönü'yü kayd-ı hayat şartıyla "Millî Şef" ilan eder ki bir nevi Duçe'lik diyebilirsiniz ona…

 

Mussolini, Büyük Faşist Meclisi’nde Asya ve Afrika hedeflerini açıklar, Türkiye de vardır ilhak edilecekler arasında. Balkanlar, Boğazlar meselesinde mesafelidir, 12 Ada onun yüzünden elimizden çıkar. Hırvatistan'da Ustaşi’ler, yer yer Partizanlara üstünlük sağlar. Almanya ve İtalya vardır arkalarında. Faşizmin Japon versiyonu ise tam bir facia. Hirohito'nun hempaları kendilerini ari ırk sayar, Kore'yi, Endonezya'yı, Mançurya ve Çin'i kana boyarlar. Kadınları kışla kerhanelerine kapar, esirler üzerinde biyolojik silah denemeleri yaparlar.

 

Ve Yunanistan... 1967-74 arası Albaylar Cuntası çöker komşuya. Tarih ve sanat düşmanıdırlar, yakar yıkar Osmanlı eserlerini ortadan kaldırırlar. 

 

Şili’de ABD destekli darbe ile Allende devrilir ve Pinochet Faşisti kurulur koltuğa. Evrimciler de faşizmin yanındadır. Zayıflar ölsün, güçlüler kalsın ki genlerimiz arına. 

 

 

 

HIRÇIN VE ASABİ

 

 

 

Otuzlu yıllarda erkeksi tavırlar prim yapar. Politikacı ya asker olmalı, ya da yanaşmalıdır orduya. Günümüzde ise siyasete niyetlenen bayanlara oynamak zorunda. İşte “İtalya’nın Kardeşleri” hareketinin lideri Giorgia Meloni de onu yapar, kürsülerden “Benim adım Giorgia! Kadınım! İtalyanım! Hristiyanım” diye bağırır, birilerine parmak sallar.  Bu "dişi faşo" üslubu tutar, ırkçıların, feministlerin oylarını devşirir kolayca.

 

İtalya'da "faşistim" demek suç. Bu yüzden "biz anti antifaşistiz" diyor, kulaklarını enseden gösteriyorlar. Sosyalist babasına kızdığı için Faşizmi seçen Meloni'nin eş cinselliğe, kürtaja karşı olması, aileye sahip çıkması makul. Ama mülteci politikaları insafsızca. Bize de mesafeli. Rum ve Ermeni lobilerine kulak asınca...  Dileriz bütün bunlar "bekâra koca boşama" faslında kalır. Soğukluk yaşanmaz aramızda…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.