İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi

Sesli Dinle
A -
A +

11 Kasım 1944. Washington Büyükelçimiz Mehmed Münir Ertegün hayatını kaybeder, ancak Cihan Harbi yıllarıdır, naaşı Arlington Mezarlığı’nda muhafazaya alınır. Ortalık sakinleşince USS Missouri Zırhlısı ile yola çıkarılır. 

 

O günlerde Missouri dendi mi akla ne nehir, ne de şehir gelir. Pasifikte can yakan ünlü zırhlı Amerikalıların kahramanıdır. Halkın Mighty Mo adını taktığı 270 metrelik canavar 150 bin beygir (1.500 otomobil) gücündedir ve saatte 60 kilometre hız yapar. 3.448 elemanı vardır, silahçılar, siliciler filan. 

 

II. Cihan Harbi onun güvertesinde biter. Japon heyeti teslim imzasını Missouri’de atar (2 Eylül 1945).

 

Akdeniz’de İngiltere eski gücünden mahrumdur, Batı dünyası Arap petrolleri için endişe duyar. 

 

SSCB her taşın altından çıkmakta, kızıllar Orta Doğu ve Orta Avrupa’da mevziler kapmaktadırlar. 

 

Stalin ve Churchill karşılıklı nutuklaşır, ithamlar, tehditler derken ipleri kopartırlar. Vaziyet vahimdir. ABD bir an önce topa girmeli, sopa göstermelidir Ruslara. İşte sırf bu yüzden 6. Filo’yu kurarlar. 

 

Niçin altıncı? Cezayir dayılarına dayanan bir hikâyesi var, anlatırım sonra...

EZİKLİK BAŞA BELA 

Efendim Missuori 21 Mart 1946’da New York’tan ayrılır, Providence ve Power fırkateynleri de yancılık yapar. Programda sadece İstanbul değil Pire, İskenderiye ve Napoli de vardır. Cezayir ve Tanca duruma bağlı. Fransız katliamları sürmektedir zira. 

 

Filo 1 Nisan’da Cebelitarık’ı geçer, Türkiye’ye yaklaştıkça medyamız haber üretir, vatandaşı hazırlar. İstanbul Belediyesi genelevleri elden geçirir, dip köşe temizler boyar, Türkleri alandan uzak tutar.

 

TEKEL “Missouri” sigarası çıkarır, PTT bastırdığı Missouri pulu ile günün mana ve ehemmiyetine atıf yapar.  Donanma komutanlığı Muavenet, Sultanhisar, Demirhisar muhriplerini Samos açıklarına yollar “dostları” karşılar, refakatte bulunurlar.
Kafile 5 Nisan sabahı İstanbul’a varır.  İktidar Dolmabahçe Cami-i şerifine “Welcome” mahyası astırmış, Taksim’e bilmem kaç bin ampulle Missouri resmi yaptırmıştır. Şehirde elektrik tenkisatı vardır, bazı semtler karanlıkta kalır. 

 

İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi

 

Kız Kulesi’ne İngilizce hoş geldiniz yazılır. Şen Şapka (Vakko) “Welcome Missouri” yazılarıyla dolu eşarp ve atkılar bastırır. 
Esnaf vaziyetten vazife çıkarır, hello, havaryu, nevaryu diye şakımaya başlar. 

 

Cenaze nemazı Beşiktaş Sinanpaşa Camii’nde kılınır, defin Üsküdar’a. Bu arada Cony’ler içmiş dağıtmış, sarkmaya başlamıştır kadına kıza. Biliyor musunuz bir de Hereke seccadesi hediye ederiz onlara. 
Polis ve savcılar tembihlidir, hadise vukuunda Amerikalılar karakola alınmayacak, mahkemeye çıkarılmayacaktır asla. Gördükleri hizmetin, aldıkları malın bedelini ödemiyorlarsa ödemiyorlardır. Üstelenmeyecektir, vilayet esnafa omuz çıkacaktır daha sonra. 

 

İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi

ANKARA HAZIR KITA 

Missouri’nin komutanı Oramiral Hewitt ve Truman’ın hususi elçisi Wendell, yataklı trenle Ankara’ya geçer. Gnkur. Bşk. Org. Orbay, konukları Ankara Palas’da ağırlar. 

 

Başvekil Saraçoğlu yabancı gazetecilerle alakadar olur, mülakatlar, mükâlemeler, muhavereler yapar. 
Babıali kalemşorları Missouri’yi çılgınca alkışlar. Cumhuriyet’ten A. Güner gemi gezme usul ve adabından dem vurur: Vatandaş güverteye basmadan evvel kıç tarafa mütevveccihen dönmeli, şapkasını çıkarıp, topuklarını birleştirmeli, ABD bayrağını selamlamalıdır saygıyla.”

 

Cumhuriyet’ten Abidin Daver gemide olanı biteni sayar: Yok 1.857 kapı, 2 milyon 500 bin ayak kablo, 90 mil buhar borusu, binden ziyade telefon, 180 hoparlör, 5.300 lamba...  
Tanin’den A. Şükrü, Cumhuriyet’ten Yunus Nadi, Vatan’dan A.E. Yalman... Yalaka demeyeceğim elbet, makul bir kelime bakacağız lügatten. 

 

İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi

BAŞKANDAN ÇOK BAŞKANCI 

Burhan Felek Son Posta’da “Ben Missouri’liyim” derken, Cumhuriyet’ten Nadir Nadi “Amerika, bugün yeryüzünün en kuvvetli bir milletidir. Fakat bu kuvvet, saldırganlığın, istila ve tahakküm hırsının değil; barışın, adaletin ve milletlerarası müsavatı kurup yaşatmak isteyen temiz bir idealin emrindedir. ABD muazzam endüstrisini yıllar boyu yalnız insanlık ve medeniyet için kullanmıştır... Çok uzak değil, gün gelecek, büyük küçük her devlet dağ başında eşkıya korkusu ile silah elde teker teker nöbet tutmak mecburiyetinden kurtulacak. Medeni dünyanın müşterek zabıta kuvvetleri, cemiyetlerin emniyetini sağlayacak; milletler de enerjisini yükselme ve ilerleme yolunda harcayacak” diyordu. 

 

Haydaa, Ne işin var çayda? Alın size bir dünya vatandaşı. Adam altı okun yarısını kırdı kaşla göz arasında.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, ecnebi gazetecilere İstanbul’u kastederek sorar: Bizim köyü nasıl buldunuz? 
Dudak bükmelerini beklemektedir, “efsunlu” derler, “ San Francisco’yu andırıyor âdeta”.  

YA YA YA ŞA ŞA ŞA! 

Uğurlama merasimi de şaşaalı olur, İstanbul Valiliği, vatandaşı 10 ayrı vapura bindirir. Amerikan Koleji Moda vapuruyla Kabataş’tan, üniversiteliler Suvat ile yolcu salonundan alınırlar, mendiller, maytaplar... 

 

Cumhuriyet’ten Metin Toker duygularını anlatmakta zorlanır: Missouri kafilenin başına geçiyor, Provedence, Power ve bizim harp gemilerimiz onu takip ediyorlar. Denizyolları vapurları kafilenin iki tarafından gidiyor. Sirkeci’den Yeşilköy’e uzanan sahiller heyecanlı kalabalıklarla dolu. Misafirlerimiz müthiş bir alkış tufanı arasında İstanbul’u arkalarında bırakıyor. Denizyollarının on vapuru düdük çalarak dostlarımızı selamlıyor. Misafir gemiler bir gelin alayı hâlinde Marmara’dan yavaşça uzaklaşıyorlar. Yolunuz açık olsun dostlar! 
ABD elçisi Edwin Wilson’a göre o güne kadar rastladıkları en dikkate şayan ağırlamadır, benzerini görmemişlerdir daha. 
Vatan muhabiri Faruk Fenik yazısına “Amerika’nın hududu Akdeniz’dedir” başlığını atar, hızını alamayıp Atina’ya gider ve Yankilerin ağzından yazar. Güya demişler ki: Eğer bir gün Türkiye harbe girecek olursa, biz Missouri askerleri, gönüllü katılırız Türk donanmasına!
Yaaa! 

 

Daa n’apsınlar başka?

HURDALAR ANKARA’YA 

Derken efendim NATO macerası başlar. Bize çakaralmaz silahları çakar, obüs verir ama mermi başlıklarını ellerinde tutarlar. 

 

Jemseler (GMC) 100 kilometrede 100 litre yakar, istiap hadleri 1,5 tondur oysa. Dızzt dızzt diye inleyen BMC’lerimiz on tanesini peşine takar.

 

Adamlar çöpe atacaklarını bize yollar, başlarından savarlar. 
Başkan Johnson arıza çıkarır: ABD yardımlarını Yunan’a karşı kullanma yasağı koyar. Hani Kaddafi de mermi yollamasa işimiz zordu Kıbrıs’ta. 

 

Artık bizi eyaleti gibi görmeye başlamışlardır. Barış Gönüllüleri rahat dolanır, fitne eker Güneydoğu’ya. ABD Savunma Bakanı McNamara nüfusumuzu planlar, bıçak attırır anne adaylarına. 
O gün neler imzalandıysa imzalanır, memleket uzun yıllar ABD güdümünden kalır. Artık içeceğimiz süte, ekeceğimiz Afyon’a ve salatamızdaki yağa karışırlar. TRT’de “Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküleri çalınır. Margarinsiz, deterjansız nasıl çağdaşlaşılabiliriz kendi başımıza? 

 

Yetmez, hükûmetleri tehdit eder, darbe ve muhtıralara destek olurlar. Kalelerimiz zapt edilmiş, tersanelerimize ve kerhanelerimize girilmiştir. Hiç bu kadar aşağılanmamıştık tarihimiz boyunca. 

ALIŞMIŞ  KUDURMUŞTAN...

Memnun kalmış olmalılar ki yine gelirler (1967). USS Shangri-La malı gibi yayılır Boğaz’a. 
O günlerde Üsküdar’da oturur vapurla geçerdik karşıya, git git bitmez, dağ gibi heyula. 
Yıl 1968. Independence ve şürekası sökün eder bu defa. Conyler aynı laubalilikle postal basar vatanımıza.
Amerika’nın rengi bellidir artık, emperyalist arzularını saklamaz. Kan döküp, köy yakmaktadır Vietnam’da (My Lai)...  İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi
Şili, Arjantin, Meksika, İran , lübnan ve Küba karnesi de kırıktır. Filistin’de siyonistlerin yanında durur açıkça.
Bu defa çiçeklerle değil, “Go Home” sloganlarıyla karşılanır. Yankilerin üzerine mürekkep atılır, itilir, kakılır, savrulur suya. (Gelen Sovyet Moskva gemisi olaydı, yuhalanır mıydı acaba?)
Emniyet mensuplarının vazifesi elbette denizcileri korumaktır, onlar da hedef olurlar. Dev-Sol toplum polisi komiserini kaçırıp rehin tutar.
Diğer cenah da alana iner, devletin yanında durur sözüm ona. 
Tabii bunun arka planı da var, o günlerde milliyetçi gençler yurtlardan kovulur, fakültelere sokulmaz. Aşırı sol işgal eder, boykot yapar. Nice Anadolu çocuğu bavulunu toplar. Üniversite özerktir, kızıl bayrak çekilse bile, polis kampüse giremez asla. 
Beklenen bi’ çatışmadır, zamanı ve zemini değildir o başka. Hele ABD’yle yanyana görüntüsü külliyen hata! 
Neyse geçti diyelim, sünger çekelim. Nereden baksanız tatsız, dileriz yaşanmaz bir daha.

EŞİKLER AŞILINCA

Boğaz’dan bir gemi daha geçti 
malum. “Anadolu!”  Yerli malı, yurdun malı, her Türk onu dolaşmalı. Üzerinde sıra sıra helikopterler, İHA’lar, SİHA’lar...
Anadolu’muz kuğu gibi narin, yunus gibi alımlı, kartal gibi caydırıcı. 

 

İstanbul Boğazı'dan üç devir üç gemi
Sarayburnu’na da pek yakıştı. 
Eskiden “Adamlar yapıyor abi” der 
özenirdik, şimdi “Kralını yaparız” 
diyoruz, güven geldi 
insanımıza.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.