Himyeri midir, Berberi asıllı mıdır bilmiyoruz, Mağrib’de meskun Cüdâle’lerin reisi Yahyâ bin İbrâhim hacca gider (Hicri 427- 1036). Feyz ve bereket yüklenir, gelir Tunus Kayrevan’da Mâlikî fakihi Ebû İmrân el-Fâsî’ye sorar: Etrafımızdaki kabileler de bu güzellikten mahrum kalmasınlar, onlara nasıl nasihatte bulunsak acaba?
Ebû İmrân hayırlı işi ertelemez, talebesi Veccâc bin Zellû ile Yâsîn el-Cezûlî’yi yanına katar. Emîr Yahya, Senegal Nehri üzerindeki bir adaya şirin bir ribât (tekke - karakol) kurar. Ribât ehli (Murâbıtlar) adam yetiştirir, dost kazanırlar.
Emîr Ebû Bekir bir seferden dönmüştür, komutanlarından Yûsuf bin Tâşfîn tarafından karşılanır. Baksa ki onun askeri daha disiplinli, silahları kıyafetleri göz okşamakta.
Hoşuna gider, devlet ricali önünde tahtını Yûsuf’a devrettiğini açıklar. Gençlerin önünü açar.
Kendisi de seferlerden kopmaz, savaşmadan anlaşan Gāne Kralı’nı tahtında bırakır, yerinden oynatmaz. Kral bakar karşısında mert adil insanlar var. Gönlünün rızası ile kelime-i şehadet getirir, yöre halkı da İslam’a koşar.
Yûsuf bin Tâşfîn ise Mağrib-i Aksâ’nın önemli şehri Tanca’yı ele geçirir, Mağrib-i Evsat’a yönelir. Vecde (Vücde), Tilimsân ve Vehrân’ı alır Cezayir’e kadar ulaşır (1080).
Murâbıtlar, Batı Mağrib’te yaşayan birçok kabileyi çatıları altında toplar. Sahra, Moritanya, Mali, Nijer ve Nijerya’da İslamiyeti yayarlar. Tinbüktü ve Cenne’yi medeniyet merkezi yapar, Fas Karaviyyîn Camii, Merakeş Kubbetü’l-Bârûdiyyîn ve Tilimsân Câmiu’l-kebîr ile Endülüs mimarisini Afrikaya taşırlar. Komşu emîrliklerle dostane münasebetler kurar sadece Mısırdaki Şiî-Fâtımîlere mesafeli dururlar. Hac kafileleri Yukarı Sudan üzerinden vasıl olur Hicaz’a.
Yûsuf bin Tâşfîn ve ardından gelen devlet adamları Mâlikî fakihleriyle istişare etmeden karar almaz.
Hükümdar, valiler ve kadılar kumandandır aynı zamanda. Süvari birliklerinin mevcudu 100 bini aşar.
Bu arada Endülüs Emevî Devleti dağılır, yerini mülûkü’t-tavâif (küçük devletçikler-tayfa) alır.
Keşke emîrler kısmetine razı olsalar, mal, mülk, makam, asker sahibisin işte, ne istersin daha?
Birbirleriyle uğraşır yıpranır, kuzeyli kontların iştahını kabartırlar.
İspanyollar Müslümanları Endülüs’ten atmak gibi bir gayrete (reconquista) kapılır. Kastilya-Leon Kralı VI. Alfonso üstlerine gider, emîrleri haraca bağlar.
Yetmez Tuleytula (Toledo) işgal edilir (1085), Sarakusta (Saragossa) muhasara altında...
Endülüslüler hem birbirlerini hırpalamış, hem de ödedikleri vergilerle Hristiyanlara güç kazandırmıştırlar. Katliam adım adım yaklaşmaktadır, ayak sesleri duyulmaktadır âdeta.
İşbîliye (Sevilla) ve Kurtuba (Córdoba) emîrleri davet fikrinde mutabık kalır. Eftasî Meliki Mütevekkil’in kaleme aldığı mektuba imza koyarlar.
Murâbıt Hükümdarı Tâşfîn oğlu Yûsuf, hasta oğlunu yatakta bırakır, kardeşlerinin imdadına koşar.
15 Rebîülevvel 479 (30 Haziran 1086) Abbâdî hâkimiyetindeki Cezîretülhadrâ’da sahile çıkar. İşbîliye’de ordugâh kurar, gönüllüleri düzene sokar. Endülüs emîrleri de askerleriyle gelir katılırlar. Kısa sürede hazırlanır ve Batalyevs’e (Badajoz) doğru uzanırlar. Önde Ebû Süleyman Dâvûd’un kumanda ettiği 10 bin Murâbıt süvarisi, ardında Mu‘temid ve Mütevekkil’in birlikleri, Yûsuf bin Tâşfîn en arkada.
İki ordu arasında küçük bir çay kalır o kadar.
Yûsuf bin Tâşfîn, Kastilya Kralı’na bir heyet gönderir. “Gelin Müslüman olun” der, “Buraları beraber yönetelim. Ya da cizye verin, evinizde barkınızda kalın, yurdunuzdan kopmayın, sanatınıza ticaretinize bakın. Biz size adaletle hükmeder, korur kollarız icabında.”
Alfonso mektubu yere atar saygısızca.
Sonra alttan alır, artık ne geldiyse aklına. “Nasıl sizin için Cuma kutsalsa, bizim için de Pazar öyledir. Savaşı pazartesiye ertelesek nasıl olur acaba?”
Yûsuf bin Tâşfîn anlayışla karşılar. “Mahsuru yok, tamam!”
İkazı ciddiye alır, müteyakkız dururlar. Nitekim denilen olur, tam da mübarek cuma vakti hücum eder, var güçleriyle vuruşurlar. Müslümanlar hazırlıklıdır, püskürtürler kolayca. İkinci saldırıda Batalyevs’e doğru çekilir önlerini boşaltırlar, sadece Mu‘temid’e bağlı İşbîliye kuvvetleri kalır meydanda.
Alfonso, merkez kuvvetlerini savaş alanına sürerken, Yûsuf bin Tâşfîn de dolanır onun karargâhını basar.
Kral ağırlıklarını koruma telaşına düşer, dönme kararı alınca komuta kademesi aksar. Savaş karanlık basıncaya kadar uzar, Yûsuf bin Tâşfîn bizzat kılıç elde vuruşur. Ve planlandığı gibi Endülüslüler de dönüp gelir, sahaya hakim olurlar. Alfonso yaralı olarak kaçar, çok az askerini kurtarabilir, perişan olurlar (12 Receb 479).
Ertesi sabah gün kıpkızıl bir meydana doğar. Zaten Zellâka “kandan kayganlaşan zemin” demektir Arapçada.
Yûsuf bin Tâşfîn’in gönderdiği fetihnâmeler Mağrib camilerinde okunur, şairler zaferle ilgili beyitler yazar. Müminler hamdüsena eder, şükür namazı kılarlar.
Abbâdî Emîri Mu‘temid, İspanyolların takip edilmesini ve daha ileri gidilmesini teklif ettiyse de Yusûf bin Tâşfîn ihtiyatı seçer. Sahayı tanımıyordur zira. Kaldı ki hasta bıraktığı veliaht oğlu Ebû Bekir’in vefat haberi gelir o sıra.
Elde edilen ganimetleri Endülüslülere bırakıp Merakeş’e döner. Maksadı cihattır, dönüp dünyalığa bakmaz.
Zellâka Savaşı, Endülüs Müslümanlarının maneviyatını yükseltir. İspanyollar anca iki asır sonra gelebilir aynı noktaya.
Murâbıtlar çekilince Endülüs emîrleri birbirleriyle uğraşmaya devam eder. Kastilya Kralı tekrar saldırıya geçer, intikam peşindedir kanlı kanlı katliamlar.
Emîr Yûsuf fakihlerden hüküm sorar, fetva vermeleri üzerine Endülüs’e geçer (1088). Gırnata ve Mâleka’yı zapteder. İspanyollarla anlaşan emîrlerin elinden Kurtuba ve İşbîliye’yi kurtarır. Zünnûnîlerden başşehir Belensiye’yi, Eftasîlerden Batalyevs’i alır.
Balear adalarını da ele geçirir, Murâbıt hudutlarını genişletir.
3 Muharrem 500’de Marakeş’te vefat eder. Tunus’tan Atlas Okyanusu’na, Nijer Nehri’nden Ebro Nehri’ne (İspanya’da) uzanan bir ülke bırakır ardında.
Sonra Muvâhidler güçlenir, işi gücü bırakıp Murâbıtlarla uğraşırlar. Lakin ele geçirdikleri şehirleri koruyamaz, kaptırırlar İspanyollara.
Ah “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” hakikatine uyulmuş olsa...