Kisra, Şah, Şehinşah, Padişah, Han, Hakan, Sultan, Firavun, Necaşi, Tubba gibi unvanları duymuştuk. Meğer bir de Mensa varmış devletlüler arasında.
Nerede?
Afrika’da.
Mandingo dilinde kralların kralı, melikü’l-müluk, emir-ül umera.
Efendim Mali İmparatorluğu’nun temelleri 13. yüzyılda Suncâta Keyta tarafından atılır. Devlet kısa zamanda büyür, ferman okutur civarda. Gelgelelim Keyta kendi komutanı Sakura tarafından devrilince kargaşa çıkar. Kardeşi Ebu Bekir de gemiyle okyanusa açılmıştır o sıra. Yeğeni Kanka Musa genç ama dirayetlidir, dizginleri ele alır, sükûneti sağlar. İşleri kısa sürede yoluna koyar; bir yandan imar faaliyetleri, bir yandan seferler, biatlar... Neredeyse Nijer havzasının tamamına hâkim olurlar.
Yani şöyle diyelim; Senegal, Gine, Nijer, Sierra Leone, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gambiya ve Moritanya.
Ülkenin sınırları kuzeyde büyük sahraya uzanır, güneyde Volta ormanlarına. Batısı uçsuz derya, doğusu alabildiğine savana.
Mensa Musa’nın 100 bin piyadesi ve 100 bin süvarisi vardır, Moğollara bile diz çöktürtür icabında.
Sahraaltı bir bereket menbaıdır. Fildişi, kola fındığı ve hurma… Altın, bakır, tuz zaten keş para.
Mensa Musa kervanlar için müsait zemin hazırlar, kuyular açar, hanlar kondurur vahalara. Çarşı pazar hareketlenir, para dönmeye başlar.
Nijer Nehri havzası zaten gümrah ve verimlidir. Değneğini saplasan, yeşerir sabaha.
Denizcilik, balıkçılık artar, nehir ve göller nakliyeye hız katar.
Mensa Musa kuru cihangir değildir, fethettiği bölgelere yatırım yapar, halkın refahını önde tutar.
Ülkeyi eyaletlere ayırır, başına yine kendilerinden birini koyar.
Liyakate, dürüstlüğe önem verir, tercihini dindarlardan yana yapar. Bu sayede ihtida edenlerin sayısı artar.
Mensa yeryüzünün gördüğü en zengin insanlardan biridir, serveti bugünün parası ile 400 milyar doları aşar.
Ha yediği ne? Et, ekmek, meyve.
Giydiği? Takke, terlik, cüppe.
Hadi bindiği de küheylan olsun neticede.
Nasıl olur bilmiyoruz, çocukluğunda bir kazaya karışmış ve annesini kaybetmiştir o arada. Bu yüzden kendini suçlar. Anasının hayrına sadaka dağıtır ve hayatının kalan kısmını oruçlu geçirmeye bakar.
Zekâtı servet tutmaktadır, binlerce fukarayı iş güç sahibi yapar.
Ah bir de hacca gidebilse. Mescid-i Haram’da ellerini açsa, af dilese yalvara yakara. Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda dursa, şefaatini umsa.
Arkadaşlarını da yanında götürmeye niyetlenir. Duyan “Beni de al” der, hatır koyar.
Kime gelme diyebilirsin ki? Sen de gel, sen de gel, sevdiğini al da gel.
Sayı 60 bini bulur bir anda. Aşçısı, başçısı, seyisi, muhafızı derken 12 bin eleman tutar ayrıca.
Peki ne yedirecek, ne içireceksin? Bu kalabalığı nerede ve nasıl barındıracaksın sonra?
Amaaan para el kiri, yani buraya da harcamayacaksa...
Yeter mi, yetmez mi diye düşünmez. Bereketini verir Cenâb-ı mevlâ.
Kâhyalar kâtipler hazırlıkları tamamlar, 80 deveye 18 ton altın atarlar.
Ve kafile koyulur yola (1324). Çoşkulu, tekbirler, tehliller, telbiyeler. Sahra çın çın çınlar salavatlarla.
Başkent Niani ile Mekke-i mükerreme arası 8.630 kilometredir. Sağlıklı bir insan saatte 6 kilometre (bir fersah) yol alsa ve günde 6 saat adımlasa... En az sekiz ay tutar.
Yorulan, yaralanan çıkar mı?
Gerçi Tuareg kanı taşırlar, çölü tanırlar. Meşakkatini bile bile düşerler yola.
Arap tarihçi Makrizi’nin ifadesiyle “Musa hoş simalı, atletik bir gençtir. İnsanı şaşırtacak kadar cömerttir, görenin kanı kaynar.”
Yol boyunca, hemen her cuma bir cami inşaatına başlar.
Ve gelir Kahire’de mola verirler, Mensa o kadar hayır hasenat yapar ki, Mısr’da altının değeri düşer. Dönüşte altınları kıymetinden satın alacak, son verecektir piyasadaki dalgalanmaya.
Memluk Sultanı Nâsır Muhammed bin Kalavun onu dostça karşılar. Vezirler nazırlar protokol gereği yeri gösterir, öpmesini işaret buyururlar.
Mensa Musa “Ben Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmem” der; “Kaldı ki bu resmî bir ziyaret değil, farz edin sıradan bir hacı adayı var karşınızda.”
Sultan’a ve maiyetine kıymetli hediyeler verir. Hazineye külliyetli miktarda altın bağışlar. Onlar da Karâfe’de konaklar tahsis eder, istirahatlerini sağlarlar.
Mali kafilesi, takriben üç ay Mekke’de kalır, ibadetle meşgul olurlar. Mensa mübarek mekânlara doyamaz. “Şu tacı tahtı oğluma bırakıp, geri geleyim” der; “Ahir ömrümde hizmet edeyim hüccaca.”
Hicaz’dan dört seyyid ailesini Mali’ye getirir, sahip çıkar. Aralarında Ehl-i beytten birilerinin olması... Ne büyük nimettir ama.
Mensa, Memluk hizmetindeki Türk savaşçılarının disiplinine hayran kalır. Hasımlarının kılıçlarını doğrar, oklarını iğnenin deliğinden geçirirler âdeta. Evet Tuaregler de iyi süvaridir ama “Binici Türk gerisi yüktür” dedirtirler insana.
Keşke ordusunu bunlar eğitip, donatacak olsa. Sultan teklifi makul karşılar, birkaç manga Türk katar yanlarına.
Zikrolunan hac seferi Mali’ye büyük itibar kazandırır, adını bile duymayanlar gelip görmeyi arzular.
Mensa Musa, Mekke’de tanıştığı mimar İbrahim es-Sahilî’yi de yanına alır. Gao’da taraçası mazgallı, minaresi ehramlı bir cami yaptırır. Bu tarz çok beğenilir ve bütün kuzey Afrika’yı sarar.
Ama onu zirveye taşıyan Timbuktu’daki Cingereybîr (el-Cenne-1327) Camii olur. Bina kerpiçtir, tam 700 yıldır aksatmadan bakımını yaparlar. Gençler her bahar bir araya gelir, merasim havasında çamur karar, tekbir, tevhid ve ilahilerle sıvarlar.
Şehrin daha eski ve sanatlı camileri de vardır. Mesela Sankoré Külliyesi ondan iki buçuk asır evvel inşa edilir. Sidi Yahya Camii ve Medresesi ise Tuareg Hükümdarı Akil Akamalwa’dan yadigâr.
Mensa, Merînî Sultanı ile de dostluk kurar. Hem Mâlikî fakihleri ülkesine çağırır, hem de Fas’a talebe yollar.
Ülke ulema ile dolar, açılan medreseler gençlere çok şey katar. Hem dinî tedrisat hem de tıp, astronomi, coğrafya...
16. yy.da Timbuktu 180 darülkurraya (Kur’ân-ı kerim mektebi) ev sahipliği yapar.
İskenderiye’den sonra Afrika’nın en büyük ikinci kütüphanesi Mali’de kurulur. Düşünebiliyor musunuz, 350 bin nefis ciltli yazma... Boy boy ve sıra sıra...
Ülkede okuryazarlık artar, hâli vakti yerinde olanlar kitap toplamaya başlar.
Ne yazık ki bu eserler 2012’de şehri ele geçiren Selefi militanlar tarafından yakılır. Şu Vahhabiler nasıl hesap verecekler acaba?
Bilirsiniz maliyeciler paranın harcanmasından değil saklanmasından yanadırlar. Sikkeler keselere, keseler kasalara konmalı, korunmalıdır itinayla.
Mensa Musa giden altına acımaz, gereken yere fazlasıyla yollar. Bu sayede refah artar, ülke parlar. Bağdat gibi ilim irfan merkezi olur, misafir çekmeye başlar.
Zenginlik mimariye de tesir eder, en mahir marangozlar, nakkaşlar, hattatlar şehri mekân tutar.
Mensa’nın hanımı İnari Kunate de ihsan sahibidir. Dullara yetimlere sahip çıkar, sahipsiz kızları evlendirir, yuvalarını kurar.
Allahü teâlâ da fazlasını verir, leblebi gibi altın toplarlar.
Mensa Musa’nun serveti Avrupalıların gözünden kaçmaz. Mayorka’da (Mallorca) açılan harita mektebi dikkatini Mali’ye teksif eder bilhassa. Haydutlar Tagaza, Timbuktu ve Gao’daki madenlere kırmızı çarpı atarlar.
İlerleyen yıllarda ülke Fransız işgaline uğrar, insafsızca yağmalanır, düşünebiliyor musunuz, ülkede altın kalmaz. Yetmez gibi tedrisata çöker, lisan dayatırlar.
Ancak 1960’da bağımsız olabilirler ama Paris, bölgeden elini çekmez, teröristleri arkalar.
Batılıların denenmiş bir hilesi vardır, önce el-Kaide eliyle ortalığı karıştır. Sonra sizi onlardan biz kurtarırız deyip üs kurarlar.
Mali Başbakanı Abdoulaye Maiga, tedhişe destek veren Fransa’yı suçüstü yakalar. “Rentre à la maison” (evine dön) der, kararlılıkla.
Askerî birlikleri kovmakla kalmaz, Fransız Büyükelçisi’ne “Ülkeyi derhâl terk ediyorsun Mösyö” der, “72 saat mühlet sana!”
Şimdi Macron, askerlerini sığındıracak ülke arıyor, maskesi düştü, kapılar peş peşe kapanıyor suratına.
Kırk Rockefeller bir araya gelse bir Mensa yapmaz. Üzerinden 700 sene geçmesine rağmen “en zengin” unvanı elindedir hâlâ...