Şeker değil şükür bayramı

Sesli Dinle
A -
A +

Çocukluğumuzda medyamız, medeniyetimize mesafeliydi, “Ramazan-ı şerif” kelimesini ağızlarına almaz “Müslümanların oruç ayı” der geçiştirirlerdi laf arasında. 

 

Tiyatrolar, kumpanyalar, Direklerarası’nda göz süzenler, bıyık buranlar... Aziz mübarek günü kantocu muhabbetine bağlar, bayat manilerle içinizi bayarlar.  Yok davulumun ipi kaytan… Kalmadı sırtımda mintan. Virin ağalar bahşiş falan filan..
Yani ecdadımızın hepsi mi şiir özürlüydü, alayı mı zampara?
İşte “Şeker Bayramı” da o günlerden kalma. Hadi şükür deseler anlarım da... 

 

Şekeri de es geçmeyelim, hangi tıfıl hoşlanmaz? 

 

Şeker değil şükür bayramı

 

Bayram sabahı komşuları dolanırsın. Para veren makbuldür, kâğıt para veren daha makbul. Şeker tutan da dua alır icabında. Kazağın eteğini kıvırır kanguru gibi doldurursun çuvallama. Hiçbir evden boş çıkmazsın, kiminden kaba şeker gelir, kiminden karamela. Nadiren çikolata tutarlar, yaldızını tırnağınla düzeltip cebine atarsın, yırtılır gider gazoz kapakları arasında. 

 

Ama kızlar itinayla düzeltir, defter arasına yayarlar. Sanki son ütücü olacak haspa. 
Sonra… 

 

Sonra bir soteye oturur, hasılatı imha edersin oracıkta.

 

Akideleri kıtır kıtır çiğner, lokumları yalamadan yutarsın. Sen sağ, ben selamet, tek tane kalmaz yarına. Minikler hepten dağılır, şekerli bir salya akar gıdıklarına.

 

Hep şeker, hep şeker... Abi bi’ evden de leblebi, çekirdek verseler de tuzlansak ya. 

 

Şeker değil şükür bayramı

BANA ORDAN Bİİİ...

Neyse o hengâme de geçer koşup zıplayınca şekerin düşer, hatta aklına düşer. 

 

Bakkallarda kavanoz içinde sütlü Ender ile çifte kavrulmuş lokum olur. Tanesi yüz para, 25 kuruşa on parça. Avucun zaten bi’ lokmadır tepeleme dolar. Ah zengin olacaksın ki alasın kamyonla. 

 

Elma ve horoz şekeri mahallede olmaz, caddeye çıkacak, çerezcilere soracaksın. Yalarsın dilin morpembe olur, dudaklar reflektör kesilir âdeta. 

 

Macunlar gök kuşağı gibi rengârenk olsa da tatları hep aynıdır, demek onlar da boya. Şimdi sarıya limon, yeşile nane, kırmızıya çilek aroması katıyor, iyi de yapıyorlar. 

 

Eğer bir ayağınız Anadolu’da ise evinizde kayısı, incir, üzüm kurusu olur, iğde, keçiboynuzu ona keza. 

 

Hatta pestil, bastuk, cevizli sucuk durur kenarda, canın çektikçe koparıp atarsın ağzına.

 

Olmadı reçel kavanozuna dalarsın, parmak atarsın pekmeze, bala. 

 

Bunlar lezzetli ve sağlıklıdır ama kopili açmaz, bir hovardalık yapayım der, gider, lokum koydurtur bisküvi arasına. Bakkal siparişi hazırlarken cebindeki mangırları şıngırdatacaksın ki duyulsun. Her zaman da meteliksiz değiliz di mi? Bak para pilav icabında! 

ÇEKİŞME KAPIŞMA

Sonra efendim kaymaklı bisküviler çıkar, pötibörler kalır mı teneke kutularda. Lokumlar mayışır gider, nişastalı kasalarda. 
Afyonlular da mukabelede bulunur, lokum içine kaymak koyarlar. “Hade bakam n’apceğniz bundan sorra?”

 

Onlar da gofrete oynar, ısırırsın çıtır çıtır, eriyiverir ağzında. 
Ve yeni bir ses daha: Sütlü meyveli naneli, kristal şeffaf taneli… 

 

Haydaaa! Çarşı yine mi karışıyor, yoksa? Miss Bonbon tam pres sahada...

 

Seyyarlar cevizli koz helva yapar, satırla keser satarlar. Meğer koz ceviz demekmiş zaten, Koz yatağı, Beykoz, Kozlu… Cevizlibağ, Sıracevizler o hesap.

 

Susam helvasına da bayılırdık bak, hele iyi kavrulmuşsa. O zamanlar pek ucuzdu, paran az ise “Bari” dersin, “şuradan bi’ susam helvası verin bana!”

KARAMELA SEPETİ

Şehzadebaşı’nda bir çerezci vardı, adam leblebi unundan bi’ helva yapar, on numara. 
Krokan bilmiyorduk henüz, fındığı, fıstığı şekerle kavuracaksın ha? Yeme de yanında… 

 

Eski semtlerin ihtiyar şekercileri olur; beze, badem ezmesi, halka şeker, nöbet şekeri, leblebi şekeri, badem şekeri, nane şekeri, mevlit şekeri, acı badem ve pişmaniye satarlar. Bilseniz ne şeker adamdı onlar. 

 

Ahşap vitrinleri soluktur ama mamuller al al yanar, göz boyar. Hatta maharetlerini kullanır şekerden ev yaparlar.  

 

Büyükler şekere bakmaz ama kadayıf baklavaya dayanamaz, sütlacı güllacı gömerler anında. O zamanlar börekten yağ damlamalı, tatlı şerbete dalmalıdır vapurlama.

 

Neticede böö olurlar üçüncü kapıdan sonra... 

 

Şekerin fazlası da fazla, dur ben bi limon sıkayım şu mevzuya.

HEMŞAM'IN ŞEKERİ

Bir zamanlar Şamlılar şeker yapar, Halepliler tatlıda ustalaşırlar. Gider Portekiz’de, İspanya’da “sukker” pazarlar. İngilizler sugar, Fransızlar sucre, İtalyanlar zucchero deseler de adı “tatlı tuzdur” halk arasında. Sadece eczacılarda bulunur, miskal dirhem  hesabıyla satılır. Gel de “beyaz altın” deme ona. 

 

Haçlılar biraz da şeker hatırına düşer yollara. Çuvallar dolusu mal getirecek parayı bulacaktırlar akılları sıra. Cüzdan için gider, cüzzam kaparlar ordugâhlarda. 

 

Şeker değil şükür bayramı

 

Yıl 1493 Kristof Kolomb yanındaki fideleri Karayip Adalarına diker. Bakalım tutacak mı acaba? Kamış yağışı görünce coşar, tarhlardan taşar. 

 

İngiliz, Fransız ve Hollandalı çiftçiler de uyanır, Küba, Brezilya ve Meksika’da girişirler tarıma. Ürün anında satılır, müşteri para elde şeker bekler sabırla. 

 

Düşünün 1520 yılında bir Antil adası olan St. Thomas’ta 60 ayrı tesis şeker yapar. 

 

1540’ta Santa Catarina adasında 800 müteşebbis girişir imalata. Surinam’daki fabrika sayısı ise üç bini aşar on sene sonra (1550). 

KAN TER, BEDDUA

Çok adama ihtiyaç vardır, plantasyonlar ormanlaşır ama kimi çalıştıracaksın o sarı sıcakta. 
Beyaz adam dümeni Afrika’ya kırar, kadın çocuk demez, batı sahilinde yakaladığını kapatır ambara. Yorucu bir yolculuktan sonra Amerika’ya getirir, çalıştırırlar dipçik zoruyla.  

 

Şeker değil şükür bayramı

 

Adeta kan damlar mayasına. 

 

Günümüzde lider Brezilya (32,6 milyon ton), hemen Hindistan geliyor ardı sıra (30,7 milyon tonla). Tabii buhar makinelerinin de payı var bunda. 

 

Yine de yol uzundur, navlun masraf. Buralarda bir şey yapamaz mıyız acaba?

 

Fransız ziraatçıları beyaz pancarı kaynatıp şurup şerbet çıkarmayı bilirler. Alman kimyacı Marggraf ise bunu kristalleştirmeyi keşfeder (1747). Talebesi Carl Achard çalışmayı ilerletir ve Aşağı Silezya’da dünyanın ilk pancar şekeri fabrikasını kurar (1802).

 

Şeker pancarı kışa doğru tatlanır, mahsulü toplar, yapraklarını budar, bantlara alır, yıkar, paklar, doğrar, haşlar, tadının suya geçmesini sağlarlar, kireç sütü ile arıtır, buharlaştırır, kıvam kazandırırlar. 

 

Nitekim lapalaşır, kırılganlaşır ve santrifüjle kristaller ayrılır. 
Küspesi de hayvanlara yarar, danayı tosun yapar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.