Geçenlerde yolum düştü bir saat kadar Kula’da oyalandım. İstanbul’a döndük İlhan Apak albayım “Oo bizim memlekete gitmişsin” dedi, artık nasıl haberi olduysa.
Nereleri gördün, kime uğradın muhabbetine giremedik, doğru dürüst dolanamadım ki anlatsam. Vakit sıkışıktı zaten, Çarşı Camii’nde akşamı kıldığımızda müezzin hazırlanıyordu yatsıya.
İlhan ağabey “O zaman Süleyman Şah türbesini görmüşsünüzdür” dedi.
Makinenin ekranından gösterdim. “Bu mu acaba?”
Hazretlerinin terbiyesinden geçer. Aynı dergâhta Selâhaddin Zerkub (zerkubi: Altın işleyen) adlı bir Konyalı vardır ki çok iyi anlaşır, kaynaşırlar.
Bu izdivaçtan Arif Çelebi, Şeref Arife ve Abide Mutahhara Hatun doğar.
Germiyan Beyi Süleyman Şah (mezkûr türbede yatan) Sultan Veled Hazretlerinin hayranlarındandır. Nitekim onun kızı Abide Mutahhara Hanım ile evlenir. Mevlâna ailesi ile sıhriyetinden ötürü “Şah Çelebi” derler ona. Derken çocukları olur, Hızır, İlyas Paşalar ve Devletşah Hatun hanelerine neşe katar.
O yıllarda Germiyanoğulları, Osmanlı ile Karamanlı arasında sıkışmıştır. Süleyman Şah bilge bir meliktir, Türkler arasında cenk cidal çıkmasın diye kılı kırk yarar, gerginlikten kaçar. Daha ziyade imar faaliyetleriyle uğraşır; han, hamam, çeşme, medrese yaptırır, kütüphaneler açar. Ahmedî, Şeyhoğlu Mustafa, Ahmed Dâi, Şeyhî gibi âlim ve şairleri korur kollar. Halka mesafe koymaz, rahatlıkla konağına girer çıkar, meclisinde otururlar.
Uzatmayalım Süleyman Şah, ulemadan Cemaleddin İshak Fakih’i Edirne’ye yollar, yanına seçme Germiyan atları, küfeler dolusu Alaşehir üzümü (tabii ki kuru) ve top top Dengizli dokuması katar. İshak Fakih açık konuşur, lafı dolandırmaz. Murat Han oğluna gelen izdivaç teklifine sıcak bakar, “Bir de Bayezid’e mi sorsak?” der.
Devletşah Hatun dedesi Mevlâna Hazretlerinin hasletleri ile donanmıştır, karıncaezmez bir hanımdır, pürtakva.
Haber ulaştığında Şehzade Bayezid “Şeref duyarım” der, öper koyar başına.
Düğün olur, Süleyman Şah kızının çeyizi olarak Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Eğrigöz’ü (Emet) verir damadına (1381).
Devlet işlerini oğlu Yakub’a bırakır, kendi alır tespihini çekilir Kula kuytularına. Şeyh Rükneddin-i Şücai hazretlerine intisap eder, sessiz sedasız yol alır seyrüsülukünde.
Vefat edince kendi yaptırdığı Gürhane Medresesinin bitişiğine defnedilir (1388). Hanımı Abide Mutahhara da metfundur yanı başında.
Biliyorsunuz bir Fatıma Hatun daha var, Hundi Fatıma!
Yıldırım Bayezid’in kızı. Zikrolunan Devletşah Hatun’dan doğma. Hani manevi işaretlerle Emîr Sultan Hazretlerine hanım olan. Babası seferde iken yuvasını kuran, Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) güzel hatırı için azarlanmayı göze alan, dik duran Fatıma!
Bizim okuyucumuz hadiseyi bilir, düşmeyelim tekrara.
Yeşil Türbe’de. Bursa’da.
İlhan ağabey 18 ciltlik Rehber Ansiklopedisi hazırlanırken başında durdu, görünen o ki, bilgiler yer etmiş hafızasında. Benim gibi ilmü’l-ensabdan (soyları inceleyen ilim) nasipsize bile anlatabiliyorsa açıkça. Hata yapmamak için ezberimi tekrarlıyorum. “Mevlâna Hazretlerinin oğlu Bahaeddin Veled, Selâhaddin Zerkub’un kızı Fatıma Hatun ile evlenir. Süleyman Şah onların kızı Abide Mutahara’yı alıp aileye girer, kızı Devletşah Hatun’u Yıldırım Bayezid’e verir, torunu Fatıma Hundi ise hanım olur Emîr Sultan gibi müstesna bir insana.”
İlhan ağabey başıyla tasdik edip son bir ek yapıyor: “Dikkat edersen adı geçenlerin yetişmesinde annelerinin tesiri büyük, helal süt emdirir, medeniyetimizi beşikte öğretirler daha.”
Rahmetullahi aleyhim ecmain diyelim. Allahü teâlâ cümlesine rahmetiyle muamelede buluna.
Allahu Teala razı olsun efendim