Biz altmışlı yıllarda mektebe başlayan altmışlıklar geri kalmış (hadi gelişmekte olan diyelim) ülkenin çocuklarıydık.
Lisan öğrenemedik, derslerimiz boş geçerdi zira. Sınıf gürültüsü koridoru taşınca idman muallimi gelir, çocuklar yüz defa “what is this” yazın der gider. Bir başka günde de sayfalar dolusu “it is a pencil” yazdırır, öğrenirsin güya.
Telaffuz, mükâleme, cümle kurma… Seninle kim uğraşsın ya?
Resme meraklı olanlar perspektif diye bir şeyi duyduklarında mektep bitmiş olurdu çoktan.
Tarih sıkıcıydı, MÖ, MS bir sürü rakam. Coğrafyayı “yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı”ya bağlarsın, evet en uzun Kızılırmak, en yüksek Ağrı, bunlar her imtihanda çıkar.
Mikroskop ve santrifüj orijinal kutularındadır; uzaktan seyredilir, etiketleri sallanır hâlâ.
Hâlbuki cin gibi arkadaşlarımız vardı aramızda. Merak ve hayal sahibiydiler, gizli gizli planlar çizer, ecnebi ajanların çalmasından (!) korkarlardı hatta.
Belki de değerli fikirlerdi. Ama ne onları dinleyecek merci vardı, ne de birlikte çalışalım diyecek bir hoca.
Öğretmenler ayrı kapılardan girer, ayrı merdivenlerden çıkar. Üst katta kendilerine ayrılan salona kurulurlar. Biteviye çay söyler, kahve yaptırırlar.
Bir şey sormaktan çekinirsin, ne zaman sinirlenecekleri belli olmaz, azarlar, hırpalarlar. Adı “pis döver”e çıkanlar, ekstra hürmet görür. Büyüklerimiz de “Elinize sağlık Hoca’m” der teşvikte bulunurlar.
Bir gün müdür muavini sınıfa gelir, “Sen yavrukurt, sen bandocu olacaksın” buyurur. Hâli vakti yerinde olanları efe, zeybek, prenses yazar. Prova, prova, prova, öff dedirtirler sonunda. Daha bunun 19 Mayıs’ı, 27 Mayıs’ı var. Şehrin kurtuluşu, önderin teşrifleri var. Şiirler, şarkılar, mandolin flüt çalmalar.
Bizim bilim insanı değil rejim muhafızı olmamız istenirdi. İtalya’daki Karagömlekliler gibi yürürdük ayaklarımızı yere vura vura.
Hâlbuki becerikliydik. Telden araba, çıkma rulmandan tornet yapmayan yoktu aramızda. Bisikletin patlak lastiğini kendimiz onarır; yama, zımpara, siliksiyon taşırdık yanımızda.
Pek hayrımız dokunmadı vatana.
Her sene TEKNOFEST’e giderim, gözüm hava araçlarında güçlü silahlarda değil. Minik kaşifleri dinlemek hoşuma gidiyor, istikbale dair ümitlerim artıyor.
Onlara birer köşe ayırmışlar, düşündüklerini makete dökmüş, videoya çekmiş, hatta kataloğunu bastırmışlar. Masalarına yaklaşınca ayağa kalkıyor “Dinlemek ister misiniz” diye soruyorlar.
Canım benim, dinlemez miyim ya?
Bilseniz nasıl heyecanla anlatıyor gözlerini iri iri açarak, saçlarını sağa sola atarak tafsilata giriyorlar. Başlarında ilgili bilgili hocalar, sanki sen hayalini söyle gerisine karışma denmiş, mekanik, elektrik, elektronik, robotik destekler sağlanmış, yazılım yapılmış icabında.
Çocuklar rahat anlatıyor, soruları cevapladıkça künhüne vâkıf oluyorlar. Ziyaretçilerden gelen tenkit ve tavsiyeler şüphesiz ufuklarını açıyor. Projeleri seneye daha da oturacak, pürüzler alınacak, ayakları yere basacak.
Bakın Alpaslan Çelik, fındık kabuğu külünü çimentoda kullanmayı düşünen bir Karadeniz uşağı, hafif ve mukavim bir malzeme elde etmiş sonunda.
Bir grup öğrenci kutuplarda giyilecek botlar, kabanlar üzerine çalışmış. Aynen beyaz ayı postunu taklit etmişler katman katman. Astarı terletmeyen kenevirden, dışı paraşüt kumaşından. Ortadaki pamukluyu, gümüş nanoteller ve piezo kristalleri harmanlamış kumaşa enerji katmışlar. Vücut sıcaklığınız, nabzınız merkeze bildiriliyor ayrıca.
Samsunlu gençler ise Millî Kutup Şamandırası yapmışlar. Bunlar gemicilere yön ve rota gösteriyor, meteoroloji ve iklim değişikliği ile ilgili bilgiler topluyor.
Lizge ve Bilge hanımkızlarımız topraksız tarım peşindeler, yapay zekâyı da işin içine katmışlar. Yine çiftçiler için TİHA tasarlayanlar var, drone’lar araziyi kolaçan ediyor, eksiklikleri noksanlıkları görüyor, hastalıkları tespit ediyor, ilaç atıyor icabında.
Çin’de Japonya’da manyetik alan üzerinde saatte 450 kilometre hızla giden trenleri duymuşsunuzdur. Sistem hususi vasıtalara tatbik edilebilir mi acaba?
Yapmışlar olmuş, tabii şimdilik masanın bir ucundan öbür ucuna.
Şehitkâmil’den Ahmet Barut ve Musab Kartal miniklere trafik kaidelerini öğretmek için eğitime eğlence katmış, oyunlar hazırlamışlar.
Ah o uykulu ve alkollü araç kullananlar… Çocuklarımız onlar için de çare üretmiş. Nabız düşünce kaslar gevşeyince sistem devreye giriyor ses, ışık ve titreşimle şoförü ikaz ediyor. Olmadı kontağı kapatıyor.
Gümüşhaneli Kâmil ise arabanın süspansiyon sisteminden (yaylanmasından) enerji elde edebileceğini fark etmiş, bunun iki yolu var: Ya sabit parçalara bobin teli sarıp hareketli kısma mıknatıs koymak, ya da amortisör yuvasına piezoelektirk malzeme oturtmak. Enerji bataryada depolanıyor, yani bir nevi hibrit araç.
Ömer Yılmaz’ın ise Togg alamayanlara müjdesi var. Benzinli araçlarınızı elektrikliye çevirebilecekler bundan sonra.
Kerem Karpuzkaldıran sabah ve akşam saatlerinde değişen trafik kesafetine pnömatik dubalarla çare bulmuş. Bir tarafı üç şerit yapıp, bir tarafı tek şerit bırakacak, krizi atlattıracak. Duba taşımanıza gerek yok yer altından çıkan sabit liftler o işi kimseye bırakmayacak.
Etimesut Bağlıca Ortaokulu öğrencileri de zincirleme kazalar üzerinde çalışmış, işi büyümeden önlemeye çalışmışlar.
Biliyorsunuz scooter kazaları daha ziyade iki kişi binince oluyor. Mersinli Alp Özdemir ve Deniz Şimşek’e göre bu tehlikeyi palete konacak bir sensörle (FSR) çözmek mümkün, devreyi kesip enerjiden de mahrum edilebilirsiniz icabında.
Küçük kardeşlerimizin ehliyet alacağı günlere çok var ama otopark işine el atmışlar. Afganistan Şıbırgan’dan gelen Muhammed, Muhammed Bilâl ve Reşad kardeşlerimizin yaptıkları kart ile güvenli park mümkün, üstelik kat kat dolanıp benzin yakmayacak, yerinizi bulacaksınız kolayca.
Uçan arabalar hepimizin hayali. İyi de bunların trafiği nasıl düzenlenecek? Sadece sağımızda solumuzda değil üstümüzde altımızda da olacak ve muhtemelen daha fazla hız yapacaklar. Hava durumu ve riskli bölgeleri de bilmek istersiniz. İşte Mavides Projesi size hava trafik yönetim sistemi sunuyor.
Damperini açık unutan kamyonlar için siren va ikaz lambası iyi bir fikir. Ama yola devam eden kamyon köprüye çarpmadan evvel yaya geçidini yükseltmek daha iyi bir fikir. Çocuklarımız bunu nasıl yapacaklarını anlatıyorlar.
Gelelim biraz daha büyüklere:
Ali Emre ve Mürsel Kılıç, otobüs filoları için rotalama programı düşünmüş, ciddi akaryakıt tasarrufu ve azalan karbon emisyonu bekliyorlar.
“Revir” adlı sevimli cihaz doktor olmasa da varmış gibi çalışıyor. Nabız ve tansiyon ölçüyor, vücut hararetinize, oksijen seviyenize bakıyor, müdahale gerekirse hekiminize bildiriyor.
Bazı insanların damarlarını bulmak derttir, işte kızılötesi ışınlar ile çalışan optik damar görüntüleme cihazı Fladriw onu sağlıyor.
Soil biom sayesinde bitkiye özel gübre veriliyor. Fazlasına gerek yok, kaynaklar kirlenmeyecek bundan sonra.
Bakın ben seneye yine orada olacağım inşallah, merak ediyorum neler sunacaklar acaba?