Anayasa tartışması böyle mi yapılır?!

A -
A +

Cumhur İttifakı yeni anayasa meselesini gündemde tutmak istiyor. Lakin ittifak dışındaki siyaset yelpazesinde böyle bir gayret yok… Ana muhalefet partisi ipe un seriyor. Diğerleri de işin kolayına kaçıyor!

 

 

 

Anayasa tartışması nasıl olmalı? “Usul esastan mukaddemdir.” Yani usul esastan önce gelir. Bu hukukun temel bir kaidesidir. “Usul Hukuku” da bunu tanzim eder… Gelgelelim en yüksek hukuk normu olan anayasa konusunda, Türkiye bir türlü usul meselesini halledip esasa geçemiyor!.. Tartışma usulüne göre yapılmayınca da mesafe alınamıyor. Tabularla, yasaklarla ve tahditlerle, daha işin başında müthiş bir tıkanma yaşanıyor. Öyle ki, konu, “egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi” olan milletin anayasa yapıp yapamayacağına kadar gidiyor! Nasıl yani? Yani şöyle; on yıllarca bu memlekette, darbecilerin anayasa yapma yetkisine sahip olduğunu kabul eden malum bir zümre, milletin; bizatihi kendisine ait egemenlik yetkisini kullanmak üzere seçtiği, Millet Meclisi’nin aynı salahiyete sahip olmadığını dikte etmeye kalıştı. Hâlâ daha bu hususta zihni karışık olan az değil… Darbeciler tarafından yapılan ve dün olduğu gibi bugün de yenilenmesi istenen anayasalara (1961 ve 1982), ‘değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ hükümlerinin, nasıl dercedildiği üzerinde fazlaca kafa yormaya ihtiyaç duyulmadan, hemen kestirmeden tartışma yasağı getiriliyor. Sırf engelleri aşabilmek için, bu hükümlerin tartışma dışı olduğu ve tartışmasına gerek de olmadığı tekrar tekrar dile getirilmesine rağmen, bazılarının şüphe ve tereddütleri bir türlü bitmiyor!

 

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yeni anayasa için siyasi partilerle görüşmeye başladığı ilk günde, bu konuda çok net konuştu. Çünkü daha başlangıçta bunun bir engel olarak ortaya konulacağı belliydi. Ne var ki, Kurtulmuş’un tartışma dışında tutulmasını kerrat ile seslendirdiği ilk dört maddeye dair gereksiz polemikler bir türlü hız kesmiyor. Aylardır, “İlk dört madde tartışma dışıdır” diye, her vesileyle birilerini ikna etmeye çalışan Meclis Başkanı, sanki bunları hiç söylememiş gibi, bizzat malum dört maddeyi tartışmaya açmak isteyen kişi olarak ilan edildi, iyi mi? Sayın Kurtulmuş döne döne bunun bir algı operasyonu olduğunu söylese de kâr etmiyor! Bu garabetin temelinde iflah olmaz yasakçı zihniyet yatıyor. Hâlbuki, biraz zahmet edip Cumhuriyetin başından (1924 Anayasası) bugüne kadar, Anayasa metnine konulmuş ve daha sonra da değiştirilmiş olan “DEĞİŞTİRİLEMEZ” denilen hükümlerinin, nasıl da değiştirilmesi konusunda tekliflerle müzakereye tabi tutulduğunu görecekler… Her şeyden önce 1924 Anayasasında bugünkü ilk dört madde hükmünde benzer bir düzenleme yoktu. Üstelik bu anayasanın müzakeresi sırasında tam aksine, ilk dört maddenin değişikliğine yasak getirme teklifi reddedilmiştir. 1924 Anayasasında, devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hükmünün değiştirilemeyeceğine dair hüküm 102. Maddede düzenlenmiştir. 1961 Anayasasında da aynı hüküm bu defa 9. Maddede derpiş edilmiştir…

 

1982 Anayasasının, Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan ilk taslak metninde de, sadece devlet şeklinin cumhuriyet olduğuna dair hüküm 11. Maddede yer alıyordu. Ancak, daha sonraki değişikliklerde, daha doğrusu Millî Güvenlik Konseyi’nin kurduğu ve sadece askerlerin yer aldığı askerî komisyonda; ilk dört madde, bugün, 1982 Anayasasında yer aldığı şekliyle düzenlendi ve daha sonraki safhalarda müzakere dahi edilmeden ve tabii hiçbir değişikliğe uğramadan kabul edildi...

 

Çok uzun bir hikâyeyi çok kısa olarak özetlemeye çalıştık. Teferruatını merak edenler ilgili kaynaklardan tahkik edebilir… Görülen şu ki, bugün bırakın değiştirilmesini, üzerinde fikir yürütmek bile suç telakki edilen hükümlerin, aslında nasıl şimdiki kalıplara döküldüğü doğru dürüst tetkik edilirse, lüzumsuz tartışmaların yanlışlığı derhâl ortaya çıkacaktır. Lakin bütün bunların yapılabilmesi için evvela usulün doğru biçimde tespiti gerekiyor. Meclis Başkanının ‘millet ve devlet’ kavramları ile ilgili şahsi görüşünü dile getirmesine dahi tahammül edememek nasıl bir anlayıştır? Böyle bir yaklaşımla meseleleri tahlil etmek ne derece mümkün olabilir ki? Fikrî ayrılıklar hayatın bir gerçeğidir. Lakin farklı fikirleri dinlemeye bile tahammül edememek garabettir.

 

Anayasa özünde toplumsal bir mutabakattır. Şüphesiz her millet kendi örf ve kültürü çerçevesinde, bu sözleşmeye şekil verir. Bunun için de, en geniş manada katılım ve fikir teatisinin gerçekleşmesine dikkat eder. En sonunda ortaya çıkan metin halk oylamasına sunulur… 1961 ve 1982 Anayasalarına yapılan itirazların oturduğu temel nedir? Bu anayasaların yapımında halkın hür iradesinin yeteri kadar rol oynamaması. Dolayısıyla ilk dört maddenin, daha baştan, eksiklik ve yanlışlarıyla birlikte tabu hâline getirilmesi, tartışılmasının önünün kesilmesi rasyonel değildir. Bu şekilde bir yaklaşım, “darbe anayasası” diye eleştirilen metinlere bir nevi dokunulmazlık sağlamaktır. 1924 ve 1961 anayasalarında bu şekliyle yer almayan ilk dört maddenin, askerler tarafından sonradan nasıl formüle edildiğine yukarıda işaret ettik. İlgili tutanaklara isteyen bakabilir… Şu hâlde ilk dört madde etrafında bu derece bir koruma kalkanı oluşturmak, gerçek manada sivil anayasa yapma maksadına hizmet etmiyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe17 Ekim 2024 15:21

Kimse birbirini anlamak istemiyor...