Şanlı Türk tarihinde sayısız destansı zaferler vardır… Her biri ayrı bir kahramanlık ruhunu ifade eder. Her biri, nevi şahsına münhasır cesaret, basiret ve fedakârlığın neticesidir. Malazgirt de bunların en büyüklerindendir.
Selçuklu Devleti ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve hükümranlık hedefi ve tatbikatında muhteşem bir ayniyet vardır… Her ikisi de cihanşümul bir devlet kurmanın ötesinde bir büyük ve örnek medeniyet inşa etmeyi şiar edinmiştir. En önemlisi de her iki muhteşem devletin manevi istikameti, Ehl-i sünnet akidesidir… Biri yaklaşık üç yüz yıl, diğeri altı yüz küsur sene boyunca, bütün beşeriyete ışık saçan; beldeleri bayındır, insanları mutlu ve müreffeh kılan, ahlak ve adalet üzerine kurulu emsalsiz devletlerdi… Selef-halef olarak Selçuklu ve Osmanlı, aynı ruh kökünün peş peşe tezahür etmiş yansımasıdır. Dolayısıyla tarih sahnesinde hükümran oldukları asırlar boyunca, insanlığın saadet ve selameti için hep aynı gaye ve maksat için mücadele vermiştir. Millet olarak İslâm dini ile şereflenmelerinin üzerinden çok da uzun olmayan bir zaman geçmesine rağmen, Türklerin, en son ve en yüce dine yaptıkları hizmet çok büyük olmuştur. Bilhassa, İslâm âleminde Ehl-i sünnet itikadına karşı her yerden uç veren bozuk inanç ve cereyanlara karşı çok tesirli çalışmalar yapmışlardır. Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı olan Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah’ı, 1055 tarihinde Şiî Büveyhoğullarının vesayetinden kurtarmıştır. Tuğrul Bey’in yeğeni Sultan Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Zaferi ile İslâm âlemine kazandırdığı güç ve kudretin muazzam bir tekrarını yaklaşık beş yüz sene sonra, Mısır Seferi ile Yavuz Sultan Selim Han tarihin altın sayfalarına yazdıracaktır...
Bu iki cihangir padişahın hayatı ve saltanatı her yönüyle büyük benzerlik arz eder. Sultan Alparslan dokuz sene, Yavuz Sultan Selim Han sekiz sene hükümdarlık yapmıştır. Bir suikastla şehit edilen Sultan Alparslan vefat ettiğinde 43 yaşında idi. Şirpençe adlı amansız bir çıban sebebiyle hayata gözlerini yumduğunda Sultan Selim Han elli yaşında idi. Her iki sultan kısa süreli hükümdarlık devirlerinde, devletlerinin güç ve kudretini muazzam derecede arttırmıştı. Sekiz sene içinde Osmanlı topraklarını yaklaşık iki misli genişleten Sultan Selim Han devri için, Şeyhülislâm Ahmed İbni Kemalpaşazâde “İkindi Güneşi” benzetmesi yapmıştır. “Şems-i asr idi, asırda şemsin zılli memdûd olur, zamanı kasîr.” O ikindi güneşi gibi idi. İkindide güneşin zamanı kısa, gölgesi uzun olur…
Evet, tarihe Türk Milletinin ismini altın harflerle yazdıran bütün sultanlarımızı bu vesileyle bir kere daha rahmetle yâd ediyoruz. 953 sene evvel milletimize Malazgirt Zaferini hediye eden Sultan Alparslan’ın müstesna şahsiyetini, doğru tarih kitaplarından tekrar tekrar okuyup iyice kavramaya, anlamaya çalışmalıyız. Malazgirt Zaferinin mahiyetini ne kadar iyi anlayabilirsek, tarih şuurumuzu ve istikbale bakış açımızı da o derece derin ve geniş boyutlara taşımış oluruz. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Malazgirt Zaferinin 953. yılı münasebetiyle Ahlat’tan verdiği mesajlar çok ama çok önemli… Malazgirt Zaferi’nin milletin binlerce yıllık birlik ve dirlik şuurunun, zulüm ve zalime karşı duruşunun destanlarından biri olduğuna dikkat çeken Erdoğan şöyle devam etti: “Malazgirt, vahdetin ve zulme karşı kenetlenmenin zaferidir. Bundan tam 953 yıl önce Sultan Alparslan atının üzerinde iken askerlerine şöyle seslemişti: Eğer şehit olursam, bu beyaz elbise benim kefenim olsun. Ben nefsimi Allah’a adadım. Benim için şehadet de muzaffer olmak da bir saadettir. Zafer kazanırsak istikbal bizimdir... O büyük Sultan 953 sene önce Malazgirt Zaferiyle istikbalin bizim olacağını müjdelemişti…”
Evet, tarihe şan veren muhteşem sultanlarımızın asırları aşan basiretinin bir örneğidir Malazgirt Zaferi. Millet olarak Malazgirt ve diğer muhteşem zaferlerimize ve bize bıraktıkları mirasa sahip çıkmak boynumuzun borcu. Acaba bunu ne kadar yapabiliyoruz? Yakın zamanlara kadar, gerek Malazgirt ve gerekse İstanbul’un Fethi gibi, eşsiz zaferlerimizin yıl dönümlerinde toplumun büyük kesimlerinin tarihten bihaber durumları gerçekten üzüntü verici idi. Elbette zaferlerin sadece sene-i devriyesini kutlamakla meseleleri halletmiş olamayız. Ancak tarihte olanları da unutmamak ve onların bugünlere kadar uzanan tesirlerinin farkında olmak çok çok önemli. Başka türlü bu zengin mirası gelecek nesillere aktarmak mümkün olamaz. O sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Malazgirt Zaferi’nin bininci yıl dönümü olan 2071 hedeflerine hep birlikte yürümek için yaptığı çağrıyı dikkate almamız gerekiyor. Dünyanın içinde bulunduğu bu dönemde bölgemizde ve genel olarak dünyada cereyan eden hadiseler, insanlık için doğru, çağdaş, medeni ve adil çözümler getirebilecek olan devlet ve milletlere büyük işler düşüyor. Türk milleti böyle büyük vazifeleri yüklenecek güç ve kudrete ve tarihî tecrübeye sahip bir millettir. Ve unutmayalım ki, bugün haksızlığa, zulme maruz kalmış bulunan birçok millet ve memleket bizden imdat bekliyor...