Yaklaşık üç buçuk aydır beklenen çağrı gerçekleşti. Bölücü terör örgütünün elebaşı Öcalan; kayıtsız-şartsız, açık ve net olarak, PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi çağrısında bulundu.
Bazıları ihtimal vermiyordu, ama beklenen şey gerçekleşti… Güya siyasi parti formatıyla kurulan PKK terör örgütü, resmî kuruluş tarihi olan 1978 yılı baz alınırsa, 47 seneden beri, bu ülke aleyhine ihanet faaliyetlerine devam ediyor!.. Ve bu zaman zarfındaki terör saldırılarında, binlerce sivil vatandaş ile güvenlik görevlimiz hayatını kaybetti. Keza bölücü örgütün içinde, devlete ve halka karşı silahlı eylemlerde bulunan teröristlerden de binlercesi öldürüldü. Bu vahşi terör örgütünün yaklaşık elli sene boyunca, memleket ekonomisine verdiği toplam maddi zarar da, en az üç trilyon dolar olarak hesaplanıyor ki, bugünkü millî gelirimizin üç katıdır…
Bu kısa özeti yaptıktan sonra önceki gün, Öcalan tarafından yapılan kritik silah bırakma çağrısına dönelim. “Terörsüz Türkiye” hedefinin en önemli safhalarından biri, bölücü örgütün kayıtsız-şartsız olarak silah bırakması ve kendini feshetmesidir. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te attığı tarihî adım ve bunun devamında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya koyduğu irade, ilk sonucunu vermiş bulunuyor. Şöyle ki, bölücü örgüt elebaşı Öcalan’ın çağrısına kulak verilerek silahların bırakılması ve fesih işleminin gerçekleşmesi durumunda, yarım asırlık bir kanlı serüven, memleket hayrına çok farklı bir zemine taşınmış olacak… Temkinli bir iyimserlik içinde bu neticenin hâsıl olmasını bekleyebiliriz. Önümüzdeki üç-dört ay içinde vuku bulacak gelişmeler, gidişatın hangi yönde olacağını ortaya koyacaktır. Şunu hemen ifade edelim ki, içeride ve dışarıda “TERÖRSÜZ TÜRKİYE” hedefinin gerçekleşmemesi için tırnak sürten pek çok irili ufaklı odak ve aktörler var!.. İçerideki şeytan uşakları çok önemli değil. Onların kıstırılması ve bastırılması kolay. Ama dış aktörlere çok dikkat etmek gerekiyor!.. Dış aktör derken tabiatıyla bazı devletleri ve onların istihbarat teşkilatlarını kastediyoruz. Çünkü PKK’nın bunca yıl Türkiye’yi bu denli uğraştırmasının temelinde, dışarıdan verilen destek yatıyor…
Bu sinsi destek bir şekilde sonlandırılmadan terör örgütünün kalıntılarını tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil. Bu sebeple Öcalan’ın önceki gün yaptığı açıklamaya dışarıdan verilen tepkilere dikkat kesildim. Kimler nasıl karşılıyordu… İsrail’i burada bir değerlendirmeye tabi tutma gereği duymuyorum. Zira onun niyeti de, cirmi de bellidir. Ama onun hamisi olan ABD cenahından gelecek açıklama önemliydi. Ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü şöyle elastiki bir beyanda bulundu: “Bu önemli bir gelişme ve Türk müttefiklerimizin ABD’nin Suriye’nin kuzey doğusundaki DEAŞ karşıtı ortakları konusunda rahatlamasına yardımcı olacağına inanıyorum. Bunun bu sorunlu bölgeye barış getirmeye yardımcı olacağına inanıyoruz.”
“ABD’nin DEAŞ karşıtı ortağı” malum PKK/PYD. Ve hâlihazırda Öcalan’ın ifadesiyle, “Tüm grupların silah bırakması ve kendini feshetmesi” sürecinin en sancılı kısmı burasıdır. Daha açıkçası, Suriye’nin kuzey doğusunda; ABD’nin koruması altında, ülke topraklarının yaklaşık üçte birini işgal ederek, bölgenin bütün tabii zenginliklerine çöken, PKK’nın Suriye versiyonunun nasıl bertaraf edileceğidir. ABD’den gelen açıklamayı bu açıdan okumak gerekiyor…
Bir diğer önemli aktör Almanya! Zira bugüne kadar, Türkiye aleyhine çalışan istisnasız bütün örgütleri (Sol, sosyalist ve komünist örgütler) barındıran, en üst seviyede yardım ve yataklık eden, bu manada PKK’yı arkalama yarışında bütün Avrupa ülkelerini geride bırakan bir devletten bahsediyoruz… Birkaç gün önce yapılan seçimleri kaybeden ve siyasi sahnenin gerisine çekilmek durumunda kalacak olan Olaf Scholz’un sözcüsü aracılığıyla duyurduğu açıklamasına göre, Almanya Şansölyesi bu çağrıyı memnuniyetle karşılamış ve söz konusu çağrının şiddetin aşılması için bir fırsat sunduğunu kaydetmiş...
Özetle, Almanya’nın bundan bunda böyle mahut terör örgütüne karşı takınacağı tavır çok önemli. Türkiye’nin yükselen gücü karşısında, Berlin’in muhakkak bir düzeltmeye gitme ihtiyacı duyacağını düşünüyorum...
Bir diğer önemli adres İran… Çünkü İran, yakın zamanda özellikle Suriye ve Lübnan’da maruz kaldığı stratejik kayıplar sebebiyle fena hâlde rahatsız. Türkiye ile aynı hinterlanddaki rekabette güç kaybetmesi, açıkçası Acem ülkesini yeni arayışlara ve bu arada hiç de dostane olmayan yöntemlere sevk edebilir! Esasen PKK’nın İran versiyonu olan PEJAK, Tahran Yönetimini az rahatsız etmiyor… Fakat buna rağmen, tuhaf şekilde İran Türkiye aleyhindeki bölücü faaliyetleri çeşitli şekillerde destekliyor. Mesela PKK elebaşlarını bilerek, isteyerek topraklarında barındırıyor… İran bu komşuluğa hiç de yakışmayan siyasi tavrını bırakır mı? Buna bakmak lazım. Nükleer Program çalışmalarından ötürü, ABD ve İsrail’in açık ve yakın tehditleri altında bunalan İran, bu dönemde Türkiye ile dürüst komşuluk ilişkilerine dönme ihtiyacı hissedecektir diye değerlendiriyorum. Şüphesiz İran’ın muhtemel tutumu, özellikle Suriye ve Lübnan’daki gelişmeler bakımından Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor… İran resmî ajansının (İRNA) haberi veriş tarzı ortadan görünüyor: “Bu çağrının Türkiye’de ve Bölgede barış ve istikrarın sağlanması yönünde önemli bir adım olması bekleniyor…”
Bu arada İngiltere ve Rusya için de ayrı bir parantez açmak icap eder. Rusya PKK kartını asla elinden bırakmak istemez. Ama bazı durumlarda esnekliğe gidebilir ve pazarlığa tabi tutabilir. İngiltere ise dünyadaki bütün terör örgütlerine olan ilgisi ve bunların çoğu ile eskiden beri tesis ettiği ilişkiler apayrı ve o derece geniş bir konudur. Yani özel bir dikkat gerektiriyor. İngiltere’nin Orta Doğu Bölgesi üzerindeki niyetleri, son üç asırdan beri sahneye koyduğu müthiş stratejiden gayet açık anlaşılıyor… Bu sebeple, Guardian gazetesinin; “Öcalan, Türkiye ve Orta Doğu’yu sarsabilecek bir değişimde grupların silahsızlanmasını istiyor” şeklindeki değerlendirmesini dikkate almak lazım.
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...