2007 beklentileri

A -
A +

Bir bu eksikti. Cari Açık Kakofoni Orkestrası'ndan sonra, şimdi de Sine-i Millet Mızıkası ile tanıştık. Söylediklerinin özeti şu: Kriz geliyor! *** Son dört yıldır hasretle beklenen kriz, bir türlü gerçekleşmedi. Şimdilerde, "2007, zor geçecek!" eksenli yorumlar pek revaçta. Türkiye ekonomisini değerlendiren yabancı yatırım bankaları, 2007'ye ilişkin, üç tane buluttan bahsediyor ve ilave ediyorlar: "Merak etmeyin, bulutlar dalgalanma getirebilir; ama kaos ve fırtına olmaz!" Bulutlardan ikisi belli. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler olmak üzere, iki tane kritik siyasi dönemecimiz var. Üçüncüsü daha müzmin bir bulutu, Türkiye-AB ilişkilerindeki inişleri ve çıkışları simgeliyor. Kötümser yorumlara malzeme oluşturan tablo, ana hatlarıyla şöyle: *Tek rakamlıya inen, ama daha da düşmekte nazlanan enflasyon *Üçüncü çeyrekte sert bir fren yapan büyüme *Finansmanı daha uzun döneme yayılsa da, yüksek bir cari açık *Özel kesim kaynaklı döviz pozisyon açıkları Havlu attık mı? Hemen belirtelim ki, yukarıdaki tablo, krizi tetiklemek için gerekli olan malzemeyi sağlayamıyor. Dolayısıyla, cari açığımızı finanse edenleri ürkütmek bakımından yapılması elzem, bir dizi operasyona ihtiyacımız var. Türkiye ekonomisi, dış şoklara son derece duyarlı. Mayıs ve Haziran'da tanık olduğumuz türbülans da aynı mesajı verdi. Ne var ki, dış şoklara hangi ortamda yakalandığımız da çok önemli ve çok belirleyici. Türbülans kaynaklı kur şokuyla gelen artışın, 3.5 puana ulaşması bekleniyor. 2006 sonu enflasyon yüzde 9.5 olursa, bunun 3.5'i kurdan gelecek. Merkez Bankası verilerine göre, türbülans kaynaklı kur artışı olmasa, 2006 enflasyon hedefi ıskalanmayacaktı. Demek ki, "kur artışı-enflasyon" ilişkisi eski kadar değilse de, hâlâ kuvvetli seyrediyor. Büyüme, istenmeyen bir yan ürün olarak cari açığı tırmandırıyor; fakat bardağın dolu tarafını da görmek zorundayız. 2003-2005 itibariyle, mali disiplini delmeden, faiz dışı fazla hedefini tutturarak ve enflasyonu düşürerek büyüdük. 2006 enflasyon hedefi tutmadı, ama böyle bir ıskalama, fiyat istikrarı konusunda havlu attığımız anlamına gelmiyor. "Benim hortumcum!" Peki, seçim ekonomisi olur mu? Dikkat edilirse, Hükümet, "Benim işçim, benim köylüm, benim emeklim, benim memurum..." diyemiyor. Her şeyden önemlisi, "Benim hortumcum!" da diyemiyor. Neden mi? Daha önce de değinmiştik: Bilindiği gibi, vaktiyle koalisyon hükümetlerinin ortakları, kamu bankalarını paylaşırlarken çok çetin pazarlıklar yaparlardı. Hükümetin, kamu bankalarının kredilerini, piyasa şartları dışında, 'görev zararı' adı altında kullanarak, bir taraftan bütçe dışı harcama yapma, bütçe açığını küçük gösterme, diğer taraftan popülizm yapma lüksü, buharlaşmış bulunuyor. 2001 yılında yapılan değişiklikle birlikte, Merkez Bankası, Hazine'ye 'kısa vadeli avans' açamıyor. Yani... Yanisi şu: Hükümet, banknot matbaasına kumanda edemiyor. İktidarın sosyal güvenlik kuruluşlarının fonlarını çarçur etme imkânı yok. Sosyal güvenlikte deniz bitmiş durumda. Geçmiş iktidarlar döneminde, neredeyse ikinci bir bütçe cesametine ulaşan bazı "bütçe dışı fonlar" ya da "dipsiz kuyular" da bu hükümet tarafından kullanılamıyor. *** Türkiye, seçim öncesinde olduğu gibi, seçim sonrasında da, "IMF ve AB" çıpalarıyla yol almak zorunda. Seçim yaklaşıyor diye, popülizmin kanatlanacağını düşünmüyoruz. Eğer böyle bir şey olursa, seçim sonrası fatura çok ağır olur. Unutmayalım ki, iyileşme tedrici; bozulma ise, ani ve hızlı oluyor. *** Kurban Bayramı'nızı tebrik eder, sağlık ve mutluluk dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.