Bu korku, neyin korkusu?

A -
A +
Ver narkozu, pompala korkuyu! Bu korku, bir başkadır. Bu korku, "Osmanlı Korkusu" dur, müzmin bir korkudur, birtakım şeytani operasyonlarla sürekli canlı tutulur.
Osmanlı Korkusu, öylesine güçlü bir illettir ki..
Bu illet:
-Senaryo yazdırır, film yaptırır, isyan çıkarır, ilân verdirir!
Gazetemiz, sömürgeci Batı'nın zihnine çöreklenen korkunun Orta Doğu coğrafyasına yönelik yansımalarını, geçen hafta iki defa manşete taşıdı.
Özetlemek gerekirse..
İstanbul'un fethiyle alevlenen, sonraları Viyana kapılarına dayanan korku ve dehşet, bir dış politika enstrümanı olarak yıllardır yeniden üretiliyor. Bakınız nasıl?
HHH
Daha önce de yazmıştık.
2004 yılında, İstanbul'da bir marka konferansı toplanmıştı.
İngiliz imaj uzmanı Simon Anholt, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki imajını değerlendirirken şöyle demişti:
-Uzayda ışığı tükenerek ölen bir yıldız, aradaki kozmik uzaklıklar nedeniyle, yıllar boyunca dünyaya ışığı sürüyormuş gibi aldatıcı yansıma yapar. Olmayan bir yıldızı, varmış gibi algılarız. 
-Işığı tükenerek tarihten yok olmuş Osmanlı imajı, AB ülkelerinde hâlâ sürüyor. Bugünkü Türkiye, o eski Osmanlı gibi sanılıyor. Bitti mi? Bitmedi.
Ülke ve şirket imajı konusunda danışmanlık hizmeti veren uzman, tavsiyede bulunmayı ihmal etmiyordu:
-Bu gerçeği görmek ve imajınızı değiştirmek zamanıdır.
Yani.. Yanisi şu:
-Bir?süredir?geliştirdiğiniz?dış politika?atakları?sebebiyle,?ülkenizin imajı zarar görüyor.
Çıtayı yükseltmenin âlemi yok!
***
Eğri oturalım, doğru konuşalım.
Kilise ve kilisenin adaletini simgeleyen engizisyon kafası, vaktiyle Osmanlı'nın ışığından çok rahatsız oldu. Osmanlı'nın ışığı, yeni Galile'ler üretebilirdi.
Mesela..
Papa, tanrının vekiliydi, buna Vatikan karar veriyordu. Böyle bir tiyatronun, Osmanlı'ya rağmen sürmesi mümkün değildi.
Peki, ya bugünkü tiyatro!
Bugün yapılan, çarpık bir Osmanlı imajına yaslanarak, aba altından sopa göstermekten?başka?bir şey değildir.
Bize söylenen şudur:
-Orta Doğu coğrafyasında bizim borumuz?öter,?siz?kim?oluyorsunuz?
Doğrudur,?sizin?borunuz?öttüğü için,?bu?topraklara bir türlü barış gelmiyor.
HHH
T.E.Lawrence, 1920'li yıllardaki vaziyeti şöyle özetlemiş: 
-Orta?Doğu'da?problem?çözmek,?çok?yavaş?ilerleyen ve insanın?ayağına?dolaşan berbat bir iştir. Aynen, bıçakla çorba içmeye benzer!
Ne diyelim?
Lawrence, iyi çalışmış.  Orta Doğu halkları, hâlâ "bıçakla çorba içmek" zorunda. Osmanlı idaresinde, çorbayı kaşıkla içiyorlardı!
***
Ramazan Bayramınızı tebrik eder, sıhhat ve afiyet dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.