Finansal türbülans göz kırptığında ne oluyor? "Haber, haberi yer!" diye formüle edilen o "altın kural" devreye giriyor. Daha sonra.. Haber, haberi "hammm..." yapıyor. Manşetler, her zamankinden daha kırılgan bir kimliğe bürünüyor. *** Radyoya kulak kabartıyorum. Piyasa yorumcusu, ABD'de batan bankaların varlıklarının nasıl eridiğini anlatıyor. Bir anda, geçmişe gidiyorum. Şubat 2001.. Türkiye'de ateş bacayı sarmış. Ekonomi muhabiri, hortumlanan bir bankanın yöneticisine soruyor: - Aktif büyüklüğünüz ne kadar? Cevap son derece pişkin: -230 metre kare! -Kendi kendime, mırıldanıyorum: -Aktifinizi sevsinler! Hemen belirtelim ki, Şubat 2001'de bizim başımıza gelenlerle, ABD'nin derdi birbirinden çok farklı. Bizimki, Ahbap Çavuş Kapitalizmi idi; peki ABD'de olup bitene ne demeli? Diyeceğim şudur: - Hatırın kalmasın; senin de aktifini sevsinler, Sam Amca! *** Gerçekten, vaktiyle işler iyi gidiyordu. Daha sonra anladık ki, işlerin iyi gitmesi, krizin tohumlarının ekilmesi anlamına geliyormuş. Nasıl mı? Küresel likiditenin genişlemesi ve uzun dönemli faizlerin düşmesi, yüksek getirili ve riskli varlıkları cazip hale getirdi. Söz konusu varlıklardan biri de, eşik altı konut kredileriydi. Ne var ki, aşırı riskli menkul kıymetlerin likit bir ikincil piyasasının olmaması, piyasalardaki beklentileri bozdu, risklerin fiyatlanmasını engelledi. Başlangıçta, likidite sıkışıklığı, kredi daralması olarak ortaya çıkan problemler, devasa bilanço zararlarına ve iflaslara dönüştü. Kimi kurtarıldı, kiminin batmasına göz yumuldu. Finansal tsunami, sigorta sektörüne de sirayet etti. Saadet zinciri koptu; sistemin kredibilitesi, ağır bir yara aldı. *** Kapitalist düzenin, kriz üreterek kendini yaralamakta başarılı olduğu kadar, yaraları sarmakta da becerikli olduğu söylenir. Bu bir züğürt tesellisi mi? Ne yazık ki, evet!