Mızrak, çuvala sığmıyor. Geçen yıl, 38 milyar dolar ile kapatmıştık. 2008 sonunda, 50 milyar doları aşması beklenen bir cari açık, göz kırpıyor. Bir taraftan, Ağustos 2007 itibariyle uç vermeye başlayan küresel finansal çalkantı ve daralan likidite; diğer taraftan, içerideki siyasi gerginlik sebebiyle artan risk primi, yükselen bono faizleri, cari açığımızı finanse edenleri tedirgin ediyor. Önümüzdeki sevimsiz tablo, kabaca şöyle: * Halen egemen olan, "..büyüme-cari açık-büyüme.." döngüsünü kırarak, ekonomiyi bir başka büyüme yörüngesine taşıyamıyoruz. Üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı, cari açığı yapısal hale getiriyor. "Ulusal sanayiyi desteklemek, yerli ara mal kullanımını artırmak, ihracatın ithalata olan bağımlığını azaltmak" türünden kulağa hoş gelen projeleri, hayata geçiremiyoruz. Sonuç olarak, cari açığa yaslanarak büyümek zorundayız. * Cari açığın tırmanmasında, enerji maliyetlerindeki patlama, fevkalade önemli rol oynuyor. Petrol fiyatlarındaki artış hız kesmedikçe, bu eğilimin devam edeceği ön görülüyor. Demek ki, ekonomiyi aynı oranda büyütebilmek için, çok daha yüksek bir cari açığı finanse etmek durumundayız. * Cari açığın finansmanı, giderek daha kısa vadeye yoğunlaşıyor. Açığın finansmanında, doğrudan yabancı sermayenin, uzun vadeli kredilerin payı azalırken, borç doğuran diğer kalemlerin payı artmaya başladı. * Bilindiği gibi, YTL'deki değerlenme ve yurt içi kredi maliyetlerindeki artış, yurt dışından borçlanmayı, özel kesim (banka ve banka dışı) için cazip hale getirdi. Özel kesim, kur riski alarak dış borçlarını artırdı. Ne var ki, söz konusu borçların döndürülmesi, eskisi kadar kolay olmayacak. Önümüzde çok daha riskli ve mayınlı bir alan var. ÜRKÜTÜYOR... Netice itibariyle... Cari açığın finansman kalitesinin bozulması, ekonomi yönetimini ürkütüyor. Neden mi? İsterseniz, bir kere daha geçmişe dönelim ve hatırlatalım. -Krizlerden sonra öğrendik ki: İlk önce, "sermaye girişleri-büyüme-cari açık" biçiminde özetlenebilecek bir saadet zinciri oluşuyor. Riskler biriktikçe, cari açığın finanse edilemeyeceğine ilişkin kuşkular artıyor, beklentiler kötüleşiyor ve saadet zinciri kopuyor. Dolayısıyla, "sermaye kaçışı+finansal kriz" diye tanımlanabilecek bir duvara tosluyoruz. Sistematik hatalar, krizin tohumlarını ekiyor, olgunlaştırıyor; arızi hatalar, krizin fünyesini çekiyor ve patlatıyor. Bu çerçeveden bakıldığında, 1994 ve 2001 krizlerinin tahribatını hafızalardan silmek kolay değil. *** Kritik soru şu: -Şubat 2001 krizinin altyapısını oluşturan türden sistematik hatalar, şimdi de gündemde mi? -Hayır, fakat.. -Siyasi istikrarsızlığa ilişkin bulutlar dağılmadan, cari dengeden kaynaklanan risklerin azalmasını beklemek gerçekçi olmaz. -Ne mi olur? -İnceldiği yerden kopar!