Geçen hafta, karpuz tarlasını talan eden ayılardan bahsettik. Bugün, kültürümüze yabancı ve ithal bir kavramla, "ayı piyasası" ile devam etmek istiyoruz. Ayı piyasasına hoş geldiniz! Ayı piyasası, ayıların alınıp satıldığı, "ayı arzı" ile "ayı talebinin" karşılaştığı bir piyasa değil, elbette. Mesela, hisse senedi piyasasında, fiyatların düşeceği beklentisi ağır basıyorsa ve karamsarlık egemen ise "ayı piyasası"; canlanma beklentisi güçlüyse, fiyatların artacağı düşünülüyorsa, "boğa piyasası" söz konusu oluyor. Finans argosunda "finansal hayvanat bahçesi" (financial zoo) diye isimlendirilen bir kavram var. Spekülasyon ve manipülasyon dünyasında "ayılar ve boğalar" birbirini ağırlıyor. Finansal piyasalarda, sadece ayılar ve boğalar değil; başka mahluklar da boy gösteriyor. Piyasa yorumcuları, görülen lüzum üzerine, bazen ayı, bazen de boğa postuna bürünebiliyor. > Tuzaklar muhtelif! Ayılar, ellerindeki hisse senetlerini gelecekte daha düşük fiyattan alabilecekleri düşüncesi ile satarlarmış. Satış kararı verdiklerinde, tuzağa, düştükleri de olurmuş. Bazen, boğalar da tuzağa düşermiş. Vah, vah vah! Teknik olarak ifade etmek gerekirse, piyasanın kritik olarak değerlendirdiği bir desteğin kırılmasının ardından, panikleyenlerin satışlarının kısa sürede alınarak, fiyatların yükselmesine "ayı tuzağı" deniyor. Bir direncin kırıldığını sanarak panikleyenlerin alışa geçmesi ve bu alışların, satışlarla karşılaşarak, fiyatların düşmesi durumunda "boğa tuzağı" göz kırpıyor. > Ayının çilesi! Bir öğrencim, "ayı eksenli" bir yorum göndermiş. Özetliyorum: Boğalar, tuzak kurmuş siperde bekliyor. Peki ayılar, ne yapıyor? Ayılar, bir damla kan için, buzun içindeki baltayı yalıyor. Baltayı yalarken, dillerini kesiyorlar, ama fark etmiyorlar. Kesilen dillerinden akan kanı da, yalamaya başlıyorlar. Can çekişen ayılar, baltayı yalayabilmek için birbirinin boğazına sarılıyor. Kanları bitince, tuzağı fark ediyorlar, ama iş işten geçmiş oluyor. Bu ikazlar, vaktiyle internette dolaşan şu hikâyeden mülhem: Kısmetini kutuplarda arayan ayı avcıları, karların içine son derece keskin bir baltayı yerleştirirmiş. Baltanın keskin tarafına üzerine kan sürerlermiş. Ayı,kanı yalarken, kendi dili de kesilirmiş. Ne var ki, zavallı ayıcık, kanın tadından dilinin acısını fark edemezmiş. Kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince, olduğu yere yığılır; kalırmış. Avcı da gelip derisini yüzermiş. Tüfekle vurursa, ayının postu delindiğinden, fazla para etmediği için bu yolu denermiş. > Baltaya dikkat! Masal bitti mi? Hayır! İsterseniz, profesyonellerden, yani piyasanın kurtlarından özür dileyerek, "ayı masalı" ile biraz daha kafa ütüleyelim. Borsanın ayıları, yaprak kımıldasa, panikle satıyorlarmış. Dolayısıyla, her yükselişte, tuzağa düşüyorlarmış. Sürekli kan kaybettikleri için, avlanmaları kolay oluyormuş. Dip seviyede olan piyasada, baltalar buzlara saklanıyor ve ayıların yalaması bekleniyormuş. Diline kan bulaşan ayılar, malı yukarıdan satıp, aşağıdan yerine koyacaklarını düşünüyorlarmış. Bu oyun, sığ tahtalarda sökebilirmiş. Ne var ki, ayılara kurulan tuzaklar, mali yapısı güçlü olan hisselere odaklanıyormuş. Ayılar, kanları tükenmeye başladığında, tüm malları kaptırdıklarını göreceklermiş. Düşüş bekledikleri için, yükselişleri sadece izlemekle yetineceklermiş. İş işten geçtikten, yani hisseler prim yaptıktan sonra, baltayı yaladıklarını fark edeceklermiş. Kaçırdıkları hisseyi yakalamak için, son bir hamle yapmaya kalkışacaklarmış, ama vücutlarında kan kalmadığı için yere kapaklanacaklarmış. ...Ve daha neler neler! Peki, sonra ne olacakmış? Geriye, postlarının yüzülmesi kalacakmış. O da, çok zor değilmiş! Velhasıl, "ayı muhabbeti" bitmez. Biterse, spekülasyon da biter; film de biter. *** Demek ki, neymiş? Sadece "postu" deldirmemek, yetmiyormuş; "kırmızı şala" kafa atmamak da önemliymiş. Galiba, dış politikada da öyle!