Ne demişler? "Ayının on tane hikayesi vardır, dokuz tanesi armut ile ilgilidir." Biz de diyebiliriz ki, "Türkiye'de yaşayan iktisatçıların on tane hikayesi vardır; yedi tanesi enflasyon, bir tanesi faiz ve borçlanma, bir tanesi döviz, bir tanesi de cari açıkla ilgilidir." Aslında, iktisatçıların faiz, döviz ve cari açık başlığı altında ayrı ayrı hikayeleri yoktur, modelleri vardır. Enflasyon, tüm modeller için kilit bir değişkendir. Ayıların armut konusundaki uzmanlıkları tartışma götürmez, ama iktisatçıların kendi alanlarındaki skandalları uzmanlıklarını gölgeleyebilir. Özetlemek gerekirse "Ayıya armut, iktisatçıya enflasyon!" diyebiliriz. Literatürde, "Romancıya kadın, iktisatçıya enflasyon!" diye bilinen bir başka yakıştırma olduğunu da hatırlatalım. *** Bilindiği gibi, her ayın ilk haftasında Devlet İstatistik Enstitüsü aylık enflasyon verilerini açıklıyor. Açıklamanın ardından kabak tadı veren yorumlar, sağanak yağmur gibi bir hafta kadar devam ediyor. Her zamanki "Cebe yansıyor mu? Sokağa yansıyor mu?" gibi kısır tartışmalarla nefes tüketiyoruz. Şaka bir yana, enflasyon düşüyor. Önemli mi? Elbette çok önemli. Sabrınız varsa, bazı hususların altını bir kere daha çizelim. Hormonlu mu, hormonsuz mu? Araştırmalar, fiyat istikrarı sağlayan, düşük enflasyonlu ülkelerde ortalama büyüme hızının daha yüksek, enflasyon oranı yüksek olan ülkelerde ise, ortalama büyüme hızının daha düşük ve istikrarsız olduğunu ortaya koyuyor. Uluslararası teorik ve ampirik birikim, anlamak isteyenlere şunu söylüyor: *Enflasyon, ekonomik büyümenin bedeli değil, başlıca engelidir. *Fiyat istikrarı, sürdürülebilir ekonomik büyümenin ön şartıdır. *Fiyat istikrarı hedefini göz ardı ederek büyüme ve istihdam sağlamayı hedefleyen gevşek maliye politikaları, ileride yeşermesi kesin olan krizlerin tohumunu ektikleri için, nihai olarak kendi hedeflerini telef eden miyop politikalardır. *Fiyat istikrarı, hızlı büyümeyi ve kalkınmayı garanti etmiyor; ama uygun ve hormonsuz bir zemin oluşturuyor. Hormonsuz büyüme için gerekli olan çerçeve, AB ülkelerinde, Maastricht Kriterleri ile şöyle çizilmiş: "Her üyenin yıllık ortalama enflasyon oranı, fiyat artışı en düşük üç üye devletin yıllık enflasyon oranı ortalamasını en fazla 1.5 puan geçebilir." Enflasyon başka, hayat pahalılığı bambaşka Enflasyonu yendiğimizde de bazı gelir grupları için hayat pahalı olmaya devam edecek. Enflasyon oranı birbirine yakın ya da aynı olan birçok ülkenin, ekonomik büyüme, kalkınma ve gelir dağılımı göstergeleri bakımından çok farklı performans düzeylerine ulaştıkları unutulmamalı. Dolayısıyla, enflasyondaki düşüş, gelir dağılımında bir nispî iyileşmeyi garanti etmiyor. Enflasyon ve gelir dağılımı arasında bulunan karmaşık ilişkileri dikkate aldığımızda, "herkesin enflasyonu kendine" diyebiliriz. Fiyat istikrarı sağlandığında, bugünkü biçimiyle çenemizi yoran ve bizi bıktıran kronik enflasyonun kronik muhabbetinden kurtulacağız. İktisatçılar ve politikacılar, çok mümbit bir tartışma alanlarını kaybedecekler. En iyisi, şu enflasyonu düşürelim, bu muhabbetten kurtulalım. Ne dersiniz?