Vaktiyle, karşılaştığı her türlü arızayı, "Abicim, bu hava yapmış" diye açıklayan bir dizel motor tamircisi vardı kasabamızda. Müşterileri de ona, biraz müstehzi bir ifade ile, "Bak bakalım usta, hava mı yapmış?" tarzında takılırlardı. Bendeniz de artık işin kolayını buldum. Siyasete ve ekonomiye ilişkin bir problem ortaya çıktığında, hemen onu hatırlıyorum ve başlıyorum arızaları sıralamaya: "Bütçe hava yapmış, bankalar gazını atamıyor, iç borç hava yapmış... " Bizim ustanın mantığı ile düşünürsek, ülkemizde havası alınmak üzere bekleyen birçok alan olduğunu görüyoruz. Anneler, bebeklerinin gazını çıkarmakta çok fazla zorlanmıyor. Ne var ki, kamu kesiminin gazını ve havasını almak, bebeklerin gazını almaya hiç benzemiyor. Kamu kesimi, gazını boşaltmamakta direniyor, "dokunmayın gazıma!" diye feryat ediyor. Şu gündeme bakın bir kere, hava basanlar ile hava almaya çalışanlar arasında sıkışmış durumdayız. Ankara, kriz üretmekte, hava yaptırmakta ne kadar başarılı olduğunu geçmişte defalarca kanıtladı. Kanıtlanan bir gerçek daha var: Ankara'dan her şeyi düzeltebilmek mümkün değil, fakat her şeyi daha kötüye götürebilmek çok kolay. Bu ikincisine bir alt sınır çizilemiyor. "Daha iyisi çok zor", "daha kötüsü çok kolay" tarzında ifade edilebilecek bir asimetri, sık sık gündeme geliyor. Havamızı aldırmak için bazen Brüksel'e bazen de Washington D.C.'ye (IMF'ye) gidiyoruz. Ustalardan birisi AB, diğeri ise 'Sam Amca'nın finans kahyası; IMF. Brüksel ve Washington'da yazılan reçetelerle havamızı almaya çalışıyoruz. Kamu kesimi: Reddedilmesi çok güç bir miras! Türkiye'de kamu kesiminin ağırlığı, bileşimi ve yapılanması bir miras niteliğinde. İktidarlar bu mirası birbirine devretmişler. Hiçbir iktidar, üzerinde oturduğu mirası reddetmemiş, bindiği dalı kesmemiş. Daha doğru bir ifade ile, mirası reddetme yürekliliğinin doğuracağı siyasi maliyeti göze alamamış. Türkiye'de kamu kesimine şöyle bir baktığımızda, olması gereken yerde 'hiç' olmayan, olmaması gereken yerde de 'çok' olan çarpık bir yapılanma ile tanışıyoruz. Yerleşik çıkarları simgeleyen bu yapılanmayı değiştirebilmek kolay değil. Ülkemizde, yazılı olmayan toplumsal sözleşme yıllarca popülizmi merkez siyasete taşımış ve iktidar yapmış. Şimdi çözülmesi gereken ufak(!) bir problem var; Türkiye, bu mirası ve mirası sahiplenenleri artık taşıyamıyor. Havayı nasıl alalım? Siyasetin ve ekonominin hava yapmaması için yapılması gerekenleri, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri özetlemiş. "Özgür birey, çoğulcu toplum, adem-i merkeziyetçi yeniden yapılanma, hakem devlet" dörtlüsü tesis edilmedikçe, siyasetin ve dolayısıyla da ekonominin hava yapması kaçınılmaz oluyor. Ekonomide kamu kesiminin yeniden yapılandırılması, sadece ekonomik sistemin daha etkin bir biçimde çalışabilmesi bakımından değil, siyasetin bir rant dağıtım aracı olmaktan çıkarılması, siyasal yozlaşma ve çürümenin önlenmesi açısından da önemli. Siyasetin popülizmden ve 'clientelism'den, yani 'müşteri haklıdır' felsefesinden arındırılabilmesi, 'örgütlenmiş sorumsuzluğun' geriletilmesine bağlı. Kamu yönetimine yönelik reform girişimi de, bu noktadan hareket ediyor. Bekleyelim ve görelim.