Bankaların, güneşli havada şemsiye verdikleri, yağmur yağarken şemsiyeyi geri aldıkları söylenir. Bankacılık sektörünün üstlendiği riskler dikkate alındığında, böyle bir davranış, son derece normal ve gereklidir. Hiç şüphesiz, şemsiye vermenin ya da ver(e)memenin ödenmesi gereken bir bedeli var. Şemsiye tamirine ve imaline yönelik çabalar devam ediyor. Bu arada, uluslararası standartlara uyum konusu da sık sık gündeme geliyor. Şubat 2001 krizinden sonra bankacılık sektörümüzün fotoğrafını çeken, BDDK ve TMSF (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) aşağıda sıralanan yapısal problemleri dile getiriyorlardı: * Öz kaynak yetersizliği ve küçük ölçekli bankacılık * Kamu bankalarının sistem içindeki payının yüksekliği * Zayıf aktif kalitesi (kredi yoğunlaşması, grp bankacılığı ve risklerinin yoğunluğu, kredi ve karşılıklar arasındaki uyumsuzluk) * Piyasa risklerine aşırı duyarlılık ve kırılganlık (vade uyumsuzluğu, açık pozisyon) * Yetersiz iç kontrol, risk yönetimi ve kurumsal yönetişim * Saydamlık eksikliği Yukarıdaki olumsuz tablo, şiddetini azaltmış olarak hâlâ etkisini sürdürüyor. Söz konusu problemler, bankacılık sektörünü iç ve dış şoklara karşı oldukça duyarlı ve kırılgan hale getiriyor. Bankacılık sektörü, mahiyeti gereği, kolay hastalanan, fakat zor tedavi edilen bir sektör. Problemli ve kırılgan bir bankacılık sektörü, deprem dalgalarının şiddetini tırmandırarak, yıkıcı gücünü ve hasarını büyüten çürük zemine benzetiliyor. Hasar, sadece ulusal boyutta değil, uluslararası alanda da kendini hissettirebiliyor. Geçtiğimiz hafta, derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings'in bankacılık bölümü Orta Doğu, Afrika, Türkiye, Hollanda ve İngiltere sorumlusu Gordon Scott, Basel II'nin 2007 başında yürürlüğe girmesinin ardından, Türk bankalarının sermaye ihtiyacının artacağını söyledi. Basel-II, "Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı" olarak biliniyor. (*) Reuters'ın sorularını cevaplayan Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Türk bankacılık sisteminin kamunun borç stoku ve devam eden borçlanma gerekleri nedeniyle, kamu riski taşıdığını belirterek, Basel II normlarına geçiş için henüz erken olduğunu ifade etti. Türk ekonomisindeki kredibilite eksikliğinin halen sürdüğünü söyleyen Özince, bankaların içinde bulunduğu havuzun temizlenmesinin yani makro ekonomik istikrarın kalıcı bir biçimde tesis edilmesinin elzem olduğunu vurguladı. Aman kirlenmesin! Özince'nin açıklamalarına aynen katılıyoruz. Gerçekten, kalıcı bir makro ekonomik istikrar sağlanmaksızın Basel II gibi uluslararası finansal normlara uyum sağlamak son derece zor. Finansal piyasaların tam rekabetten uzak, enformasyon kirlenmesinin çok yoğun olarak yaşandığı bir problem yumağı olduğu gerçeğini göz ardı edemiyoruz. Sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkum olan bir Basel II, paradoksal bir biçimde, enformasyon kirliliğine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Şemsiye arzı ve şemsiye talebinin sürdürülebilir bir dengeye oturabilmesi için biraz daha süreye ihtiyacımız var. ..... (*) Bankacı ve bürokrat dostlara bir not: Şu "uzlaşı" denilen ucubenin yerine başka bir kelime kullanamaz mısınız? "Mutabakat"ın suyu mu çıktı? TRT'nin deneyimli spikerleri bile söylerken zorlanıyor. Kendi aranızda bir "consensus" sağlayarak "uzlaşı"yı defedin gitsin!