Onunla, iki hafta önce Taksim'de karşılaştık. Uzun zamandır görüşememiştik. Birlikte bir kafeteryaya gittik. Çok sinirliydi, burnundan soluyordu. Kahveleri biraz geciktiren garsonu bir güzel haşladı. Bürokraside takılan işlerinden uzun uzun şikayet etti. "Ankara çok değişmiş. Bu kafa ile hiçbir yere varamazlar!" diyerek son noktayı koydu. Ankara'nın nasıl ve ne yönde değiştiğini bilemem, ama Bay Rantiyerus hiç değişmemiş. Bay Rantiyerus, ekonomide, hem 'hakem' (kural koyucu) hem de 'oyuncu' olarak yer almak istediğini saklamıyor. Geçen sene söylediklerini papağan gibi tekrar ediyor. Bakınız neler döktürüyor: * Bay Rantiyerus; demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, piyasa ekonomisi, rekabet serbestisi, özerk kurullar, şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu gibi kavramlardan hiç hoşlanmazmış. * Ankara, sürekli ve sistematik olarak, ne olup bittiği konusunda onu bilgilendirmeliymiş. Özellikle, vergi, teşvik, ihale, bankacılık ve sermaye piyasasına ilişkin mevzuat değişikliklerinde ona danışılmalıymış. * Bay Rantiyerus'a yönelik kaynak aktarma operasyonları 'görev zararı' ya da 'zarar görevi' kapsamına alınmalıymış. Bölüşmek için üretmek gerekmiyormuş. * Onun üretim yaptığı alana hiç kimse sokulmamalıymış. Zaman zaman içerden ve dışardan esen sert rekabet rüzgarlarından korunmalıymış. Yeni 'rantiyerus'ların üremesine izin verilmemeliymiş. * Devlet, ona kamu bankalarından düşük faizli kredi vermeliymiş. * Devlet, onun banka kurmasına izin vermeliymiş. Katma değeri sıfır ya da negatif olan şirketlerine kredi açmasını teşvik etmeliymiş. Devlet ondan vergi almak yerine, borç almalıymış. * Şeffaf olmayan bilançolarını denetlenmemeli, bankasını batırırsa kurtarılmalıymış. Kâr, bireysel; zarar ise her zaman toplumsal olmalıymış. * Devlet, bütçe dışı fonlar ihdas ederek, konsolide bütçe dışı kamu kesimini büyüterek, Sayıştay denetiminin dışına çıkararak, Meclisten geçen bütçenin yanında bir ikinci bütçe oluşturarak, ona yeni iş alanları açmalıymış. * Bir kamu bankasından ya da kendi bankasından kredi alarak özelleştirme operasyonlarından sebeplenmesine yardımcı olunmalıymış. * Bay Rantiyerus, çarpık kentleşmenin cömert bir biçimde sunduğu rantlardan her zaman nemalanmalıymış. * Faaliyetlerini, monopol ya da oligopol gibi eksik rekabet piyasalarında sürdürmeliymiş. * Hazine arazilerinin satışında, alt yapı ihalelerinde, yerel yönetimlerin toplu konut projelerinde hep o gözetilmeliymiş. * Onun için özel bir icra-iflas kanunu yapılmalıymış. Ülkenin en ünlü hukukçularını o istihdam etmeliymiş. Bütün bunlara rağmen Bay Rantiyerus batarsa, devlet, onu derhal KUR -TAR- MA- LIY-MIŞ. Kurtarma operasyonu için bir dizi meşruiyet üretilmeliymiş. Mesela 'batmasına izin verilemeyecek kadar büyük' ya da "şu kadar insana istihdam sağlıyor" denilmeliymiş. *** Seni gidi piyasa düşmanı seni! Hiç kimse telaşlanmasın, üzerine alınmasın. Büyük harf ile yazdığımıza bakmayın, aslında o bir cins isim. Organize bir yapılanmanın, görünmeyen bir koalisyonun ürünü. Onun gibilerin üremesini önlemenin yolu, sistemi yeniden yapılandırmaktan geçiyor. Nobel Ödüllü iktisatçı Milton Friedman, "Rekabetin en büyük düşmanı, önce devlet, sonra iş adamlarıdır!" derken Bay Rantiyerus gibilerini kastetmiş olmalı... Ne dersiniz?