"Ben kimim!.."

A -
A +

Bir yaz günü.. Büyükada iskelesinde izdiham had safhada. Yolcular, sabırsızlıkla vapurun boşalmasını bekliyor. Tam bu sırada, bir delikanlı, Vasfi Rıza Zobu'nun omuzuna dokunuyor ve hararetle, - "Bak, bak! Bedia Muvahhit gidiyor..." diyor. Vasfi Rıza Zobu, şaka ile karışık, -"Ben kimim ulan!" diyerek, genci paylıyor. *** Benzer bir olay, benim de başımdan geçti. Vaktiyle, bir aktörü fark etmeme gafletinde bulunmuşum. Gözlerinden şimşekler yağdırdığı sırada, özür diledim ve yukarıdaki anekdotu ona da aktardım. Mahcup oldu; zoraki bir tebessümle mukabele etme inceliğini(!) gösterdi. İnsan beşer, durmaz şaşar! Bir keresinde de, ünlü bir futbolcuyu ıskalamışım. Futbolcunun, aşağılama kokan nazarlarına maruz kalmış ve kendimi çok kötü hissetmiştim. Böyle adamlarla uğraşan hakemlerimize, sabırlar diliyorum. *** İETT otobüslerinin, biletçi istihdam ettiği yıllardaydı. Biletçi, bir yolcuya; -"Siz bilet aldınız mı?" diye sorduğunda, adamın, "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" dediğini ve biletçinin yaka numarasını aldığını hatırlıyorum. Lâfı fazla uzatmayalım. Aslında, çoğumuz böyle bir refleksi içimizde barındırıyoruz. Atalarımızın "nefs-i emmare", frenklerin "ego" dediği bu canavarı, terbiye etmek kolay değil. "Sen kimsin!.." Herkesin, "Ben kimim ulan!" ya da "Sen kimsin ulan!" dediği bir ülkede, yaşamak ister misiniz? Böyle bir yozlaşma, kamu yönetimine yayılırsa, demokrasiden söz edilebilir mi? Çakallar vadisine dönüşen bir ülke, hangi problemini çözebilir? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, başlangıç bölümünde, "...Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu..." hususunun altını çiziyor. Niçin? Sebebi son derece açık: Özgürlük, iktidarın bölünmesi ve paylaşılmasıdır; despotizm ise, tek elde toplanması ve kokuşmasıdır. Bilindiği gibi, "anayasalı devlet", "anayasal devlet" olmayabilir. Kopenhag Kriterleri, "anayasalı devlet" ile "anayasal devlet" arasındaki farkı anlatmaya çalışıyor. Anayasal devlet olmak için yapılması gerekenler belli: * Temel hak ve özgürlüklerin anayasa ile güvence altına alınması * Kuvvetler ayrılığı * Hukukun üstünlüğü * Yargı denetimi *** Peki, demokrasi hastalanırsa ne olur? Unutmayalım ki, demokrasinin rahatsızlıkları demokrasi ile tedavi edilebiliyor. Yani... Yanisi şu: Süte fare düştüğünde, kediyi sütün içine atmaya gerek yok. Kediyi çıkarmak, çok zor olabilir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.