Vatandaş, "Sayın Başbakanım, biz senin yürüyüşüne hastayız" diyor. Hükümet, bir türlü 'bendensin' diyemiyor. Hükümetin herkese mavi boncuk dağıtacak kaynağı yok. Neden mi? Anlatmaya çalışalım. Mesaj var! 1994, 1999, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri çok net olarak şu mesajı verdi: Fiyat istikrarı olmadan, finansal istikrar sağlanamıyor; finansal istikrar olmadan da sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlanamıyor. Türkiye ekonomisinin son yirmi beş yılı, "enflasyon+büyüme=kriz" kısır döngüsünün değişik senaryoları ile dolu. Mesaj alındı mı? * Hükümetin bu mesajı aldığı anlaşılıyor. Hükümet, son on yıl içinde üç defa küçülen (1994, 1999, 2001) ve dünyanın en yüksek faizini ödeyen bir ekonomi devraldı ve uygulanmakta olan istikrar programını kucağında buldu. Fiyat istikrarına ve sürdürülebilir bir borç dinamiği hedefine kilitlenen IMF destekli bir istikrar programı uygulanıyor. Ekonomi yönetimi, GSMH'nın %6.5'i kadar 'faiz dışı fazla' tutturmak zorunda. 'Faiz dışı fazla' vermek demek, harcamaları kısmak, vergileri artırmak demek. Her ikisi de yeterince sevimsiz! Avans bitti mi? 2001 yılında yapılan değişiklikle birlikte, Merkez Bankası, Hazine'ye 'kısa vadeli avans' açamıyor. Yani? Yanisi şu: Hükümet, banknot matbaasına kumanda edemiyor. Seçim öncesi koalisyon hükümetinin Dervişli dönemini saymazsak, bu hükümet özerk ve avans açamayan bir Merkez Bankası ile çalışan ilk hükümet. Hükümetin sosyal güvenlik kuruluşlarının fonlarını çar çur etme imkanı yok. Sosyal güvenlikte deniz bitmiş durumda. Geçmiş iktidarlar döneminde, neredeyse ikinci bir bütçe cesametine ulaşan bazı "bütçe dışı fonlar" ya da "dipsiz kuyular" bu hükümet tarafından kullanılamıyor. Hükümet, bizim yıllardır alışageldiğimiz siyasetin alanını daraltan, bir dizi yeni özerk kurul ile çalışmak zorunda. Görev zararı ne demek? IMF'ye verilen niyet mektubunda yer alan şu ifadeler, hükümetin ne kadar talihsiz (!) olduğunu ortaya koyuyor. "Hükümet, kamu bankalarının ticari kararlarına müdahale etmekten kaçınmaya devam edecek, Ziraat ve Halk Bankası kanunda belirtildiği üzere bütçeye ödenek konmaksızın, herhangi bir sübvansiyonlu kredi uygulamasına gitmeyecektir" Bilindiği gibi, vaktiyle koalisyon hükümetleri, kamu bankalarını paylaşırlarken çok çetin pazarlıklar yaparlardı. Hükümetin, kamu bankalarının kredilerini, piyasa şartları dışında, 'görev zararı' adı altında kullanarak, bir taraftan bütçe dışı harcama yapma ve bütçe açığını küçük gösterme, diğer taraftan popülizm yapma lüksü yok. Ameliyat yok, otopsi var, kaynak yok Yaşanan krizler, özel kesimin en büyük sanayi şirketleri de dahil olmak üzere, bankacılık sektörünün sermayesini eritti. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, banka cesetleri ile dolu bir morg görünümünde. * Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, otopsi yapmaktan ameliyat ve rehabilitasyon yapmaya vakit bulamıyor. Yumurta tavuktan, tavuk yumurtadan Kaynak üretebilmek için büyümek lazım, büyümek için kaynak lazım. Tam bir kısır döngü. Kısır döngüyü kırabilmenin iki yolu var: (i) Verimliliği ve ihracatın büyümeye olan katkısını artırmak. (ii) Sıcak para değil, direkt yabancı sermaye çekmek. Kısa vadede, her ikisini de harekete geçirebilmek çok zor görünüyor.