Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam teşrif ettiler. IMF ile görüşmeler sürüyor. Medya gözlüğü ile bakarsak, IMF, Türkiye gündeminin vazgeçilmez bir katkı maddesi; bazen tuz ya da biber, yerine göre, garnitür ya da sos. Ne var ki, IMF muhabbeti artık kabak tadı verdi, bıktırdı. Birçok yazar, okurlarını bezdirdiğinin farkında olduğu için, IMF programına ilişkin yazılarına özür dileyerek başlıyor. Gerçekten, kronik istikrarsızlığın muhabbeti de kronik oluyor, pek çekilmiyor. 1999 sonu itibariyle girdiğimiz program, aynen devam ediyor. Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulan Hükümet, programı kucağında buldu. Şubat 2005'te sona erecek olan "Stand-by"ı yenilemeye ve iki yıllık bir programa yönelik hazırlıklar tam gaz devam ediyor. Zarf farklı, mazruf aynı 2005-2007 yıllarını kapsayacak olan yeni programın önümüzdeki ay şekillenmesi bekleniyor. Ambalaj ve imaj değişebilir, fakat programın amaçlarında ve araçlarında esas itibariyle farklı bir söylem beklenmiyor. Zarf farklı, fakat mazruf aynı, diyebiliriz. Temel önceliklerde bir farklılık yok. Öncelikler değişmiyor, şöyle sıralanıyor: * Enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmek * Kamu borç stokunu azaltmak * Ekonomide sürdürülebilir büyüme ortamını tesis etmek Borç stokunun çevrilebilir olması ve risk primi üretmemesi, 2005'in gündeminde de ağırlığını hissettirecek. Borç yönetimi reçetemiz de aynı: * İstikrarlı büyüme ve düşük enflasyon * Hedeflenen düzeyde faiz dışı fazla * Reel faizlerin düşmesi * Kur riskinin taşınabilir düzeyde olması * Özellikle bankacılık ve sosyal güvenlik sistemine yönelik yapısal reformların sürdürülmesi. 2004 yılında olduğu gibi, büyümeyi desteklemesi beklenen başlıca faktörler şunlar: * İhracatta ve sanayi üretiminde artış * Finans piyasalarında istikrar, uzayan vadeler ve artan güven * Reel faiz oranlarında azalma * Verimlilik artışı Ekonomi büyürken enflasyonist baskı oluşturmamak son derece önemli. Yapılması gerekenlerin başında, yurt içi talebi kontrol altına almak geliyor ki, bunu "Kemer sıkmaya devam!" olarak da düşünebiliriz. Fiyat istikrarı içinde sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilmesi için, dış talebin büyümeye olan net katkısının arttırılması ve ekonomik büyümede iç talep faktörünün nisbi olarak azaltılması gerekiyor. Ekonomik büyümede ihracatın katkısını artırmak, cari açığı azaltmak ve/veya cari açığın finansmanını daha sağlam kaynaklara dayalı olarak yapılabilme imkanı sağlıyor. Şifalı ot yok! Unutmayalım ki, istikrar programları, bölüşüm ilişkileri ve gelir dağılımı bakımından nötr değil. Programlar, hiçbir yan etkisi bulunmayan şifalı ot ya da bir kalkınma stratejisi olarak algılanmamalı. Programı tek ilaçtan ibaret bir reçete olarak düşünmek de yanlış. Yan etkiler kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıkıyor. Önemli olan, yan etkilerin temel amaçları bertaraf edecek şiddete ulaşmaması. ..... Ne diyelim? IMF muhabbetinden kurtulmak dileğiyle...