Lâf çok, iş yok! -Ne var? -Şiddet, nefret, hamaset, husumet... Siyaset bu mudur? Tamam, mikrofon görünce dayanamıyorsunuz; rakibinize çakıyorsunuz. Tebrikler... Havanda su dövmeye, patinaj yapmaya bayılıyorsunuz. Siyaset ve hukuk alanında ne kadar temel kavram varsa, hepsinin ama hepsinin içini boşalttınız. Yıllardır derlediğimiz "boş lâflar ve içi boşaltılmış lâflar" listesi, sayenizde bir hayli kabarmış bulunuyor. Dolayısıyla ne yapmış oluyorsunuz? Problem çözmek yerine, çözüm yollarını tıkamak bakımından birbirinizle yarış ediyorsunuz. Argumentum ad nauseam... -Ne demişler? -Musademe-i efkârdan, barikayı hakikat doğar. -Peki, biz de böyle miyiz? -Bizimki bambaşka: -Karpuzların çarpışmasından, hakikat değil, çekirdekler çıkıyor! Ortalık, toz duman. Propaganda ve dezenformasyon amaçlı bir dizi polemik, ülkeyi esir almış durumda. Kabak tadı veren münakaşalara, meftunuz. Yaraları kaşımak, bize zevk veriyor. "Göbeğini kaşıyan adam" ile "Köpeğini kaşıyan madam" arasına sıkışmış gibiyiz. Halimizi özetleyen Latince deyimler de var. Bunlardan biri, "Argumentum ad nauseam" yani "Kusturana kadar tartışmak." Demek ki bu hastalık, tarihin derinliklerinden geliyor. Kusturana kadar tartışmak ve didişmek, boşuna değil elbette. İşin kötüsü, bu illet, bir hayat tarzına dönüşmüş; yakamızı bırakmıyor. Neden mi? Şehir efsanelerinin üretilmesi, kitlelerin uyutulması ve yönlendirilmesi, böyle gerçekleştiriliyormuş. Netice itibariyle.. Ankara'nın gündemi ile gerçek gündem farklılaştıkça, tuzaklarla dolu bir labirente kilitleniyoruz. İstikrarsızlığı kronikleştiren bir ülkenin, başka türlü olabilmesi mümkün mü? *** Şair de aynı şeyden şikâyet ediyor: Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât, Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde. *** Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. *** Farkında mısınız? Bayramlar vesilesiyle, gerginlikten uzak günler geçiriyoruz, rahat ediyoruz. Bayramlar, toksik siyasetin zulmetini gideriyor. Ne mutlu bize, bayramlarımız var.