Ekranlar, tartışma programlarıyla dolup taşıyor. Bir grup iktisatçı ve bankacı, rekabet kavramı çerçevesinde, çağdaş kapitalizmin problemlerini tartışıyor. Daha doğrusu, tartışıyor gibi yaparak, kapitalizmi yüceltiyorlar. Programın sonlarına doğru, işin rengi anlaşılıyor. "Devlet bize destek olsun!" muhabbeti, bir kere daha göz kırpıyor.
Aslında bu söylem, kapitalizmin doğuşuyla yaşıt bir klâsiktir. Devletsiz kapitalizm olmaz. Kapitalizm, yerine göre rekabete ve piyasaya düşman, bazen de dosttur.
Ekonomik faaliyet, bir yönü itibariyle, bölüşüm kavgasıdır. Söz konusu post kavgası, sadece ulusal düzeyde değil, küresel arenada da tam gaz devam etmektedir.
İktisatçılar ve özellikle de liberal geçinenleri, "Bölüşüm piyasada olsun. Devlet, hakem olsun!" diye kendilerini yırtarlar, ama işler fiilen pek de öyle yürümez.
***
Her şeyden önce, devlet, kendisine biçilen "hakemlik" rolünden hoşnut değildir. Oyunun yarısında kuralları değiştirmek, boş kaleye penaltı çekmek, sarı ve kırmızı kartlarını unutmak, takımlardan birinin lehine oyuna dahil olmak, sık rastlanan kurnazlıklardır.
Bu tür ilişkilerin egemen olduğu bir ekonomide, "Bölüşmek için üretmek gerekmiyor!" tarzında birtakım yargılar, kök salmaya başlar. Bölüşüm, "steril bir ortamda ve piyasada" değil, son derece "organize ve kirli yapılanmalar" aracılığıyla, "kapalı kapılar ardında" kotarılır.
İçeride gerçekleştirilen transfer faaliyetlerinde, bazı dış bağlantılar ve küresel aktörler de devreye girer.
Bürokrasi, bölüşümü koordine eden bir mekanizmaya dönüşür. ***
Dolayısıyla ne olur?
Patronlar, faaliyet dışı alanlardan?para?kazanmanın cazibesine?kapılır.?Özel?sektör,?bir türlü özelleşemez.?Bölüşüm?ilişkilerinde ortaya çıkan yozlaşma, "demokrasi, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı" gibi kavramların içini boşaltmaya başlar. Hukuk, güçlünün iradesine indirgenir. Sistem, başta "hukuk ve ahlâk" olmak üzere, kendini koruyacak üstyapı kurumlarını üretir.
Böyle bir tablo, "Devlet, sınıf mücadelesinden bağımsız değildir, egemen sınıfların baskı aracıdır!" tarzında, bir dizi aforizmayı gündeme taşır.
***
Özetlemek gerekirse..
Bir oyun düşünün. "Hakem" kaleye şut çekiyor, oyunun yarısında kuralları değiştiriyor; ikinci yarıda, "sarı" ve "kırmızı" kartlarını unuttuğunu söylüyor.
Sizce, böyle bir oyunu alkışlamak garip değil mi? Garip, ama biz yıllarca alkışladık.
Şimdi mi?
Şimdilerde geçmişin hasretini çekiyoruz. Olup biten bundan ibaret.