Geçen hafta açıklandı. 2011'de, yüzde 8.5 büyümüşüz. Hatırlatmak gerekirse.. İlk üç çeyrekteki büyüme, sırasıyla yüzde 11.9, yüzde 9.1 ve yüzde 8.4 olarak gerçekleşmişti. Cari açık eksenli kaygılar nedeniyle, bir hayli tedirgin olmuştuk. Dördüncü çeyreğe ilişkin yüzde 5.2'lik büyüme, yüreklere su serpti. Ekonomi yönetimi, yüzde 5.2'lik büyümenin, "yumuşak iniş" hedefiyle uyumlu olduğuna dikkat çekti. Dahası.. İhracatın istikrarlı bir şekilde artış eğilimini koruduğunu, yurtiçi talep yavaşlarken net ihracatın büyümeye olan katkısının arttığını vurguladı. *** Son çeyrek büyüme rakamının, geleceğe yönelik ne kadar bilgi taşıdığı elbette tartışılabilir. Ne var ki.. İçinde bulunduğumuz konjonktürde önemli olan, reflekslerimizdir. Uzun lâfın kısası.. Büyüme söz konusu olduğunda, reflekslerimiz hemen devreye girmeli. Nasıl mı? Mesela şöyle.. -Büyüyelim, ama "enflasyon" zıplamasın. -Büyüyelim, ama "borç dinamikleri" bozulmasın. -Büyüyelim, ama "cari açık" sarsıntısız bir biçimde finanse edilebilir boyutlarda kalsın. Aslında, ekonomi gündemini yukarıdaki "ama"lar, yani tahditler belirliyor. Refleksleri körelen bir ekonomi, bağışıklık sistemini kaybetmiş bir bünyeyi çağrıştırıyor. Büyüme, ileride yeşermesi kesin olan bazı problemlerin tohumlarını ekiyorsa, "hormonlu" diye niteleniyor. Dikkat edilirse, krize girdiğimiz yılların tamamının öncesinde, hormonlu büyümüşüz. *** Son tahlilde.. Boy aynasına nazar etmeli ve sürekli sormalıyız: -Dünya nereye gidiyor? Türkiye nerede? -Bize göz kırpan küresel trendler hangileri? -Ülkenin rekabetçi sektörlerinin önündeki tehditlerin ve fırsatların farkında mıyız? Liste uzatılabilir. *** Netice itibariyle.. Endam aynası, moralimizi bozabilir, ancak aynadan vazgeçemeyiz. (Bendeniz, göbeğimden ürktüğüm için boy aynasına bakamıyorum.) Defalarca yazdık. Küreselleşme, tek başına bir büyüme ve kalkınma stratejisi değil, fakat her türlü büyüme ve kalkınma stratejisinin küreselleşmeyi ıskalamaması gerekiyor. Temel refleks şu olmalı: -Büyüyelim, ama "küresel rekabet" ortamından kopmayalım!