"Adamlar doğru dürüst hiçbir şey söylemedi; bilinenleri tekrarladılar. Havanda su dövdüler. IMF'nin ağzı ile konuştular. Umduğumuzu bulamadık." Bir eski bürokrat, yabancı yatırımcıların basın açıklamasını böyle değerlendiriyordu. Doğrusu çok merak ettim ve kendisine sordum: -Adamlar ne söylemeliydi? -Biz ne umuyorduk, ne bulduk? -IMF'nin ağzı ile konuşmak ne demektir? Maalesef hiçbirine cevap alamadım. Muhatabım, ön yargısını gizlemedi ve son noktayı koydu: "Kardeşim, bu adamlar bizi sevmez!" -Seviyor, sevmiyor, seviyor... Yabancı sermayeye biraz platonik yaklaşan dostumuzun hayal kırıklığını paylaşmamak mümkün değil. Ne diyelim? Yakında Brüksel'e gidip "Eurocrat" olmayı planlayan bu bürokrata bir papatya uzatmalı. Papatyanın yapraklarını "..seviyor, sevmiyor, seviyor...." diye kopararak ihtimal hesabı yapsın ve kararını versin. Demek ki, yabancı sermaye, bizi seven ve sevmeyen diye iki kategoriye ayrılıyormuş. Sevmeyenler ile geçen hafta tanıştık, acaba sevenler ne zaman teşrif edecek? Bizi sevmeyenler IMF'nin düdüğünü çalarak bakın ne demişler? "Türkiye, mali disiplini sağlamaya, enflasyonu düşürmeye, borç dinamiklerini iyileştirmeye, yapısal reformları uygulamaya devam etmelidir." Ne var bunda? Biz de aynı şeyleri söylemiyor muyuz? Geçen haftanın ağır misafirleri arasında, Türkiye ekonomisini ve özellikle de bankalarımızı çok iyi tanıyan IMF eski Başkanlarından Jacques de LarosiËre de vardı. 1978 -1987 yılları arasında IMF'de görev yapan Jacques de LarosiËre, daha sonra Fransa Merkez Bankası (Banque de France) Guvernörü oldu. Toplantıya BNP Paribas Yönetim Kurulu Başkanı Danışmanı sıfatıyla katılan Jacques de Larosiere, sonuç bildirgesini sundu ve makroekonomik istikrarı bir "olmazsa olmaz" olarak niteledi. IMF Başkanı Rodrigo de Rato da toplantıya katılanlar arasındaydı. Rato, makroekonomik istikrarın yabancı sermaye yatırımlarını artıracağını söyledi ve "Türkiye'de temel öncelik, borç oranının düşürülmesidir. Kamu borçlarının artması yatırım için yeni kaynak sağlamaz, yeni faiz yükü doğurur." Her ikisinin verdiği mesaj son derece açık: "İstikrarı delerek büyümeyi unutun!" Doğru söze ne denir? Aslında ne dediler? Sonuç bildirisinde yer alan diplomatik söylemi bir yana bırakarak, eğri oturup doğru konuşursak, uluslararası sermaye Türkiye'ye şunları söylüyor: * Kıbrıs problemini halledin, AB ile uyum çalışmalarına hız verin. * Genişletilmiş Orta Doğu Projesi'nde size biçilen role ne kadar hazırsınız? * Böyle kapsamlı bir proje içinde size düşen rol ve misyon, uluslararası iş bölümünde ülkenizin şimdiki pozisyonunu değiştirecektir. Farkında mısınız? * Makroekonomik istikrarı kalıcı bir biçimde sağlayın. Kopenhag ve Maastricht Kriterleri'ne uyum sağlamak konusundaki gayretlerinizi sürdürün. * Özerk kurullarınızın yetkilerini ve kapsamını genişletin. * Ülkenizin uluslararası alanda rekabet avantajına sahip olduğu sektörleri belirleyin. * Rekabetçi sektörlerinizin önünde duran tehditleri ve fırsatları sürekli olarak izleyin. ***** Hoşunuza gitmedi değil mi? Şimdi söyleyin bakalım: Seviyorlar mı yoksa sevmiyorlar mı? Bürokrat haklı, bizi sevmiyorlar!