Hukukla yatıp, hukukla kalkıyoruz. Peki hangi hukuk, kimlerin hukuku? Hukukun üstünlüğü mü yoksa üstünlerin hukuku mu? Hukuk, sizden (bizden) yana olmak zorunda mı? Aslında, çok zor durumdayız. Eskisi çöktü! Yenisi mi? Yenisi, maalesef daha doğmadı. Dahası.. Sancı sürüyor. Düşük ihtimali konuşuluyor, sezaryen de olabilirmiş! Egemenler, kürtaj öneriyor. Halkımızın bir kısmı yutkunuyor; bir kısmı, doğmamış çocuğa don biçiyor. ***** Tamam.. Erbabının itiraf ettiği üzere: -Siyaset kokoreç gibidir, biraz...kokmalıdır; ama çok değil! Bizimki mi? Ankara'ya has "kayıt dışı" siyasetin, her türlü kozmetik operasyona rağmen "misk-ü amber" kokmadığını biliyoruz. Hakem, şut çekiyor. İktidar kavgası kapsamında atılan goller, buram buram "ofsayt" kokuyor. Deyim yerindeyse, burnumuzun direği kırılıyor. Dolayısıyla ne oluyor? "Demokrasi, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesi" gibi kavramların içi boşalıyor; "saydamlık ve hesap verme sorumluluğu" buharlaşıyor. Sonra mı? Sonrası şu: Durumu kanıksıyor ve fıkradaki Temel'e benziyoruz. Nasıl mı? ***** İshal olan Temel, hastaneye gitmiş. Doktor, Temel'i dahiliye servisine sevk etmiş. Evrak karıştığı için, Temel'i psikiyatriye yatırmışlar. Bir süre sonra, sevki yapan doktor, Temel'e rastlamış: -Yahu sen ne arıyorsun psikiyatride? -Bilmem, buraya yatırdılar işte... -Peki ishalin geçti mi? Temel'den cevap: -Yoo, aynen devam ediyor, ama artık kafama takmayrum onu! ***** Demek ki neymiş? Çözümü yanlış yerde aramak, problemi ortadan kaldırmasa da erteleyebiliyormuş. Netice itibariyle, rahatsızlığı bir hayat tarzına dönüştürebilirseniz, problemi halletmiş gibi oluyorsunuz. Eğri oturalım, doğru konuşalım. -Ankara, yıllardır yanlış serviste yatarak rahatsızlığını umursamayan Temel'e benzemiyor mu?