Haber, haberi yer" diye formüle edilen düstur, bir defa daha kendini hissettirdi. Haber, haberi 'hamm...' yaptı! Şok üzerine şok yaşadık. Köşeye sıkışmışlık psikolojisi, hepimizi kuşatıyor. Hedeflenen de bu zaten. Kaos ortamı, maalesef hamasetin ve kurtarıcıların üreme ortamıdır. Kurtarıcılarımız da artık sadece ulusal düzeyde değil, global ölçekte de göz kırpıyor. Dezenformasyon fırtınası ya da enformasyon terörü, böyle bir ortamı beslemeye devam ediyor. Bir kıssa, bir hisse Büyük balık, yavrusunu uyarıyormuş: "Bak oğlum, buna zoka, ucundakine de yem derler. Sakın ola ki, yemin cazibesine ve nefasetine kendini kaptırma, tamam mı?" Yavru, yutkunmuş yutkunmuş, ve "Peki anladım, tamam!" demiş. Tam bu sırada, ikisi de yukarıya bakmışlar ve bir ağın indiğini görmüşler. Yavru, titreyen bir sesle sormuş, "Peki, bu nedir?" Baba, tecrübesini konuşturmuş, "Buna tepeden inme derler, yapacak bir şey yok!" Ülkenin gündemi, böylesi kıssaları akla getiriyor. Emperyalizmin laboratuvarı Global sirk karışıyor. Kargaşa, bizi de yaralıyor. Emperyalizmi deşifre etmek, vaktiyle bir hayli teorik ve pratik birikim gerektirirdi. Şimdi her şey kabak gibi ortada duruyor. Uluslararası meşruiyet uydurabilmekte çok maharetli olan emperyalizm, artık açıkça meydan okuyor. Emperyalizm, tam anlamıyla maskeyi sıyırmış bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilmesinden sonra, Orta Doğu olarak tanımlanan bölge, emperyalizmin laboratuvarı gibi kullanılmaya başlandı. Hâlâ da kullanılıyor. Orta Doğu halkları birbirine düşman edildi. 11 Eylül Dünyası olarak bilinen süreç kesin olarak kanıtladı ki, ikiz kuleler Afganistan'a ve Irak'a yıkıldı. Yıkıntının tozunu ve sarsıntısını daha yoğun bir biçimde hissetmeye başladık. II. Dünya Savaşı'nın (ya da II. Paylaşım Savaşının!) sonunda yeniden yapılanan kapitalist dünya, 11 Eylül'den sonra, çok kapsamlı bir bölüşüm kavgasının sancılarını yaşıyor. Biz ne yapıyoruz? Selin önünde sürüklenen bir kütük, rüzgarın savurduğu bir yaprak olmak, bazı ülkelere dayatılan bir tercih. Başkalarının bize biçtiği bir gelecek ve o geleceğe ulaşmayı mümkün kılacak yeni roller var. Hasmını kırmızı şal zanneden bir boğa, gerçek düşmanını kırbaç olarak algılayan bir aslan, stratejik roller üstlenebiliyor. Niçin bütün stratejik ülkeler şala kafa atar, şalı tutan eli göremez? Neden stratejik denilen ülkeler kırbaca kızar da, kırbacın sahibini hiç araştırmaz? Neden olacak, stratejik oldukları için! Araştırırlarsa stratejik olmaktan çıkarlar. Stratejik ülkelerde kargaşa hiç bitmiyor. O zaman bunun kontrollü ve sistematik bir kargaşa olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Stratejik ülkeler, krizlerini yönetemiyor; tam tersine kriz, onları yönetiyor. Nasıl mı? Çoğu zaman fevkalade kapsamlı hegemonik senaryoların içinde pasif uyum gösteren bir değişken kimliği ile yer alarak ve örselenerek. Global düzen içinde stratejik olmak, hiçbir ülkeye kendi rolünü seçme özgürlüğü vermiyor. Çok karamsar bir tablo çizdik, ne yazık ki elimizden başka bir şey gelmiyor. Bayramınızı tebrik ederim, sevgili okuyucularım...