Yıllardır kafa ütülenir: -Büyüme stratejimizi değiştirmek zorundayız... Kabak tadı veren söylemler, şimdilerde yeniden ısıtılıyor ve deniyor ki: - Fırsat bu fırsat, 2010'da büyümeyi yeniden yapılandıralım! Siz ne anladınız? Bendeniz, ilk bakışta pek fazla tenevvür edemedim. Fırsatın hangi fırsat olduğunu, ekonominin nasıl bir büyüme yörüngesine oturtulmak istendiğini kavrayamadım; fakat biraz araştırdıktan sonra hayret ve dehşetle öğrendim ki, biz bu filmi görmüştük. Neden mi? Çözüm adına önerilenler, aslında "içe kapanmayı" yüceltiyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, "büyümeyi yeniden yapılandıralım" diyenlerin, kurnazca makyajladıkları model şudur: -Yerli üretimi, kotalarla, gümrük vergileriyle ve kur politikalarıyla koruyalım. -Sanayi, dış rekabet ve verimlilik kaygısından bağımsız bir biçimde üretimini sürdürsün. Sakın ola, abarttığımızı zannetmeyiniz; vaziyet bundan ibaret. Anlaşıldığı kadarıyla... Alternatif büyüme stratejilerini tartışır gibi yapanlar, ekonominin "merkezi planlı bir kumanda ekonomisi" olmadığını ve dolayısıyla "sihirli çözümlere" kapalı olduğunu unutmuşlar. *** İsterseniz kısaca hatırlatalım. Büyüdüğümüz yıllarda, önümüzdeki tablo nasıldı? Özetle şöyleydi: Türkiye ekonomisi, ağırlıklı olarak iç taleple büyüyen bir ekonomi. Bu modelin oldukça yüksek bir ithalat faturası var. Ekonominin çarkı, "yüksek iç talep+dış kaynak" ikilisiyle dönüyor. Söz konusu yapılanma, "...büyüme-cari açık-büyüme-cari açık..." döngüsünü kaçınılmaz kılıyor. Küresel resesyon öncesinde, cari açığın temel bileşeni, dış ticaret açığımızdı. Dış ticaret açığına ivme kazandıran hızlı ithalat artışının gerisinde, "büyüme, değerli TL ve son derece olumlu seyreden küresel likidite" vardı. Üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı, cari açığa yapısal bir boyut kazandırıyordu. Böyle bir yapılanmayı, bugünden yarına kolaylıkla değiştirebilmek mümkün görünmüyor. Peki büyümeyi tartışmayalım mı? Mevcut modele mahkum muyuz? Kesinlikle hayır! Ne var ki, büyümeyi tartışacaksak, öncelikle şunları sürekli sormalıyız: -Dünya nereye gidiyor? Biz neredeyiz? -Ülkenin rekabetçi sektörlerinin önündeki tehditler ve fırsatlar ne âlemde? -Türkiye'yi makro düzeyde etkileyebilecek küresel trendler nelerdir? *** Netice itibariyle... Oyunun kurallarını "korumacı refleksler" değil, "karşılıklı bağımlılık" denilen süreç belirliyor. Küreselleşme tek başına bir büyüme ve kalkınma stratejisi değil, ama her türlü büyüme stratejisinin küreselleşmeyi dikkate alması gerekiyor. Ülke sathına yayılan tüm fırsatçılara, duyurulur.