Büyümenin kimyası...

A -
A +

Büyüme başka, kalkınma bambaşka... Kalkınmadan "büyümek" mümkün, ama büyümeden "kalkınmak" imkânsız. Büyümenin kalkınmaya katkıda bulunabilmesi için, her şeyden önce sürdürülebilir olması, balon oluşturmaması, ileride yeşerecek bir krizin tohumlarını ekmemesi gerekiyor. Dünya üzerinde "kalkınmadan zenginleşen" ülkeler olduğu gibi, büyüme adına, krize toslayan birçok ekonomi var. Yöneticilerinden özür dileyerek, petrol zengini birçok ülkeyi, "kalkınmadan zenginleşen" ülkeler kategorisine sokabiliriz. Türkiye'nin geçmiş yönetimlerinin istikrarlı büyümeye ilişkin sicilleri çok defolu. Geçmişte, iş bitirici ve vizyon sahibi iktidarlar tarafından oluşturulan istikrarsız ortam, ülkeyi bir dizi finansal ve ekonomik krizle tanıştırarak çok büyük bir bedel ödetti. Belimizi büken yatırımsızlık, yoksulluk ve işsizlik, ödenmesi gereken bir bedel; aynı zamanda, geçmişten devredilen bir miras. Büyümenin nimetleri eşit bir biçimde bölüşülmediği gibi, küçülmenin külfetleri de eşit bir tarzda dağılmıyor. Krizlerin ve istikrar programlarının doğurduğu üretim ve istihdam kayıpları, problemi daha da karmaşık hale getiriyor. Ekonomik büyümenin, mutlaka istihdam artışı ile sonuçlanması ve işsizliğin geriletilmesine katkıda bulunması gerekmiyor. Bazen, büyüme ya da kriz ile birlikte 'gizli' işsizler 'açık' işsiz olabilirken, bazen de, üretim teknolojilerinde ortaya çıkan radikal değişiklikler, istihdam kayıplarına sebep olabiliyor. Dolayısıyla, "büyüyen ekonomi-daralan istihdam" gibi bir kombinasyon ile yüzleşebiliyoruz. Hemen ifade edelim ki, büyüme politikanızı, finansal piyasalarda olup bitenlerden bağımsız bir şekilde formüle edemiyorsunuz; mesela Türkiye'nin cari açığını ve borçlarını konuşmaya başladığınızda, "reel faiz neden bu kadar yüksek!" dediğinizde, önünüze hemen "risk primi" denilen sevimsiz bir kavram sürüyorlar. Sebebi son derece açık: Makroekonomik istikrarı sağlamaya yönelik olumlu gelişmelere rağmen, piyasalar, ekonomi hakkında "kırılgan iyileşme" (fragile recovery) diye burun kıvırıyorsa, o zaman, bir "risk primi" oluşuyor demektir. Ülkemizin risk priminin bir bölümünü, bulunduğumuz coğrafya ve dış politika belirliyor. İstikrarı delmeden... Bizim gibi ülkeler açısından kritik olan, ne pahasına olursa olsun büyümek ve krize toslamak değil, istikrarı delmeden büyümektir. Özetle, büyümenin finansmanı ve bileşimi, yani kimyası çok önemli. Ne var ki, büyümenin kimyasını, küreselleşmenin gereklerini dikkate almadan yeniden yapılandırmak mümkün değil. Küreselleşme, tek başına bir kalkınma stratejisi değil, ama her türlü büyüme ve kalkınma stratejisinin küreselleşme rüzgarını dikkate alması gerekiyor. Üretim, satış ve finansman her geçen gün biraz daha küreselleşiyor. Global ekonominin yönetimine ilişkin yeni süreçler gündeme geliyor. Global düzen içinde stratejik olmak, hiçbir ülkeye kendi rolünü seçme özgürlüğü vermiyor. Bulunduğunuz coğrafyada, kendi yağınızla kavrulamıyorsunuz, sizi kendi yağınızla baş başa bırakmıyorlar. **** Ne diyelim? Zor, dostum zor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.