Büyümenin tafrası

A -
A +

Büyüme ve enflasyon... İkisi de kaprisli, ikisi de tafralı... Önce hafızamızı biraz tazeleyelim. Çeyrek asrı aşan bir zaman diliminde, kronik enflasyon ile yaşadık. Enflasyonu ekonomik büyümenin bedeli olarak takdim ettik. Enflasyonu önlemek yerine, onunla birlikte yaşamanın yollarını keşfettik. Yabancılar, "Türkiye'nin en istikrarlı ekonomik göstergesi enflasyondur" diye sataştılar, sineye çektik. Birkaç yıldır, enflasyonun istikrarı bozuldu. Enflasyonu düşürmeye başladık, ama hâlâ onu özleyenlerimiz var. Rakamlar ne diyor? Ülkemizde, onar yıllık dönemler itibariyle, bir taraftan, ortalama enflasyon oranının arttığı, diğer taraftan, büyüme hızının yavaşladığı, üretimin ve istihdam düzeyinin dalgalandığı net bir şekilde görülüyor. Nasıl mı? Aynen aşağıdaki gibi: * Büyümenin 10 yıllık ortalama olarak yılda % 4.8'le en yüksek olduğu 1970-79 arası, yıllık enflasyon % 24'le en düşük seviyede gerçekleşmiş, * 1980-89'da büyüme % 4.0'a gerilerken, enflasyon % 50'ye yükselmiş. * 1990-2001 arasında ise büyüme % 3.2'ye gerilerken, enflasyon % 75'e tırmanmış. * Ekonomi, 1994, 1999 ve 2001 yıllarında (sırasıyla-6.1,-6.4,-9.5) olmak üzere) negatif büyümüş. Anlamak isteyenlere, yukarıdaki tablonun verdiği mesaj gayet açık. Yüksek kronik enflasyona rağmen, sürdürülebilir büyüme elde edemiyoruz. Çeyrek asırlık ulusal ve uluslararası tecrübe şunu söylüyor: Fiyat istikrarı hedefini göz ardı ederek büyüme ve istihdam sağlamayı hedefleyen para ve maliye politikaları, ileride yeşermesi kesin olan krizlerin tohumunu ektikleri için, nihai olarak kendi hedeflerini telef eden miyop politikalara dönüşüyor. İstikrarı deldirmeyelim! 2004 itibariyle büyümede hedefi aştık, enflasyonda hedefi tutturduk ve büyüdük dediğimizde, aklımıza hemen işsizlik geliyor. Türkiye'nin işsizlik problemi, çözümü çok zor ve tuzaklarla dolu bir bilmeceye benziyor. İşsizlik diye tanımlanan problem, iktidar ve muhalefet için son derece verimli bir hamaset ve demagoji malzemesi olarak cazibesini koruyor. Ne var ki, kulağa hoş gelen "emekten yana politikalar" bir türlü uygulamaya konulamıyor. İstikrar programlarının ve krizlerin getirdiği üretim ve istihdam kayıpları, problemi daha da karmaşık hale getiriyor. Büyümenin nimetleri eşit bir biçimde paylaşılmadığı gibi, küçülmenin külfetleri de eşit bir tarzda dağılmıyor. Dahası, ekonomik büyümenin mutlaka istihdam artışı ile sonuçlanması ve işsizliğin geriletilmesine katkıda bulunması da gerekmiyor. Bazen, büyüme ile birlikte "gizli işsizler," "açık işsiz" olabilirken, bazen de üretim teknolojilerinde ortaya çıkan radikal değişiklikler, istihdam kayıplarına yol açabiliyor. İstihdam artışı sağlamak adına, popülizmi hortlatmak marifet değil. Verimlilik ve dış rekabet kaygısı olmaksızın, istihdam artışı sağlayabilmek mümkün mü? "Ücret-verimlilik" ilişkisini dikkate almayan çözüm önerileri, bir dizi yeni problemin ve istikrarsızlığın tohumlarını ekiyor. Türkiye, istikrar programı yorgunu bir ülke. Kabul etmek gerekir ki, istikrarsızlığı besleyen faktörlerden biri de, başarısız olmuş ve yarım kalmış istikrar programlarıdır. Tökezleyen ve iflas eden programlar, statükoya meşruiyet ve direnç kazandırıyor. *** Dolayısıyla, istikrarı deldirmemek, tıpkı postu deldirmemek gibi, çok önemli. Niçin? "Biz bu filmi görmüştük!" dedirtmemek için...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.