Derdimiz nedir? Derdimiz belli.. Büyüme daralıyor, işsizlik artıyor. Küresel kriz, "likidite, kredi ve dış ticaret" kanalıyla bir dizi sıkıntı üretiyor; iç ve dış talebi önemli ölçüde sınırlıyor. *** Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 6.7, ikinci çeyreğinde yüzde 2.3 büyümüştük. Üçüncü çeyreğinde, sadece yüzde 0.5 büyüyebilmişiz. 2008'in son çeyreğine ilişkin büyüme rakamının küresel krizin etkisini daha fazla yansıtacağını, belki de negatif büyüme ile yüzleşeceğimizi vurgulayan tahminler, giderek ağırlık kazanıyor. OECD'nin 2009 büyüme tahmini, yüzde 1.6 düzeyinde. 2002-2007 döneminde, ortalama yüzde 6.8 büyüyen ve enflasyonunu tek haneye düşürebilen bir ekonominin, negatif ya da negatife yakın rakamlara alışması kolay olmayacak. Büyüdüğümüzde, ağırlıklı olarak iç taleple büyüyoruz. Şimdilerde olduğu gibi, büyümenin tökezlemesi ve petrol fiyatlarının düşmesi, cari açığı önemli ölçüde geriletiyor. Ne var ki, işler düzeldiğinde, "üretimin ve ihracatın bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı" dolayısıyla, cari açık vermeye devam edeceğiz. Özetlemek gerekirse, küresel kriz sonrasında büyümeye kalktığımızda, yüksek bir cari açık yeniden göz kırpacak. 1980'li yıllarda, "ihracata dayalı büyüme" (export-led growth) diye pazarlanan fiyakalı modeller vardı. Birilerinin rüyalarına rağmen, ihracatla büyüyen bir ekonomi olamadık. Ülkenin uluslararası iş bölümündeki yerini değiştiremedik. Nasıl becerdik? Züğürt tesellisi denilebilecek bir refleksle soralım: -Büyümeye ilişkin performansımız geçmişte nasıldı? Vaktiyle küresel kriz yoktu, ama ekonomiyi bir güzel kundaklamıştık. Ankara mahreçli "negatif büyüme" rakamları, deprem sonrasında Kandilli Rasathanesi'nden gelen ürkütücü açıklamaları andırıyordu: > Ekonomi, 1994, 1999 ve 2001 yıllarında, (sırasıyla -6.1, -6.4, -9.5 olmak üzere) negatif büyüdü. > 1990-2001 arasında ortalama büyüme % 3.2'ye gerilerken, enflasyon % 75'e tırmandı. Uzun lâfın kısası... "Yüksek iç talep" ve "dış kaynak" sağlandığı sürece, kronik enflasyona rağmen, hormonlu bir biçimde büyüyebildiğimizi, daha sonra da krize tosladığımızı biliyoruz. Kısa vadeli spekülatif sermaye hareketlerinin gölgesinde (ve şantajı altında!), müflis bir kamu maliyesinin refakatinde, başka türlüsü mümkün olabilir miydi? Olamazdı! *** -Peki ders aldık mı? -Galiba aldık...