Cari açık muhabbeti

A -
A +

Cari Açık Kakafoni Orkestrası" konserlerine devam ediyor. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu orkestranın şefi yok. Orkestrada ne kadar enstrüman varsa, o kadar şef var. Merkez Bankası ve IMF'nin cari açık konusundaki uyarılarından sonra, orkestra bir hayli moral bulmuş görünüyor. Cari denge, bir ekonomide olup biteni açıklayabilmek, yorumlayabilmek bakımından gerçekten çok kritik bir gösterge. Cari işlemler açığının büyüklüğü, bileşimi, nasıl finanse edildiği elbette çok önemli. Ne var ki, felaket tellallığını sineye çekebilmek mümkün değil. "Kriz, ne zaman çıkacak?" Ham petrol fiyatlarındaki artış ile birlikte cari açık tartışmaları gündeme oturduğunda, bize ulaşan mesajlarda, bazı standart sorular yine göz kırpmaya başladı. Nasıl mı? Aynen aşağıdaki gibi: "Dolar ve Euro nereye gider?" "Kriz ne zaman çıkacak?" "Sonbaharda döviz ve borsa nasıl seyreder?" *** Yukarıda yer alan standart soruların maalesef standart cevapları yok. Bir tane de standart dışı soru var, o da şöyle: "Sonbaharda kriz var diyorlar. Dövizimi sonbaharda bozdurup ev almak istiyorum. Ne dersin, koçum!" Sadece bu soruya, "Boşuna heveslenme koçum!" diye net bir cevap verdim, ama herhalde beğenmemiştir. Türkiye'de kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasından sonra, finansal ve ekonomik krizlerin dinamiklerinin değiştiğini yaşadığımız bir dizi acı tecrübe ile biliyoruz. Krizlerden sonra öğrendik ki, ilk önce "sermaye girişleri ş büyüme ş cari açık" diye özetlenen bir saadet zinciri oluşuyor. Daha sonra, cari işlem açığının finanse edilemeyeceğine ilişkin kuşkuların artıyor, beklentiler kötüleşiyor, saadet zinciri kopuyor. "Sermaye kaçışı+finansal kriz" olarak tanımlanabilecek bir duvara tosluyoruz. Bu çerçeveden bakıldığında, 1994 ve 2001 krizlerinin tahribatını hafızalardan silmek kolay değil. Dolayısıyla, böyle bir hassasiyeti normal karşılamak gerekiyor. Ama... Unutmayalım ki: * Düşük döviz kurundan gerçekleştirdiğimiz ithalat sayesinde bir taraftan enflasyonu düşürüyoruz, diğer taraftan hem büyüyoruz hem de bir kısım ihracatçıya (özellikle otomotiv ve elektronik sektörlerinde) ucuz ithal girdi (hammadde ve ara malı) sağlıyoruz. Ne yazık ki, cari açıkta belli bir kritik eşik aşıldıktan sonra, bu saadet zinciri kopabiliyor. * Eskiden olduğu kadar kuvvetli olmasa da, "kur artışı-enflasyon" ilişkisi hâlâ etkisini hissettiriyor. Ne yapılmalı? Cari işlem açığındaki genişlemeden iç talepte ve ithalattaki artışı sorumlu tutuyoruz. Tüketici kredilerinden alınan Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu'nda beş puanlık artış, bu sebeple gerçekleştirildi. Türkiye, mali disiplini sağlamaya, enflasyonu düşürmeye, borç dinamiklerini iyileştirmeye, yapısal reformları sürdürmeye devam ettiği sürece, risk algılamaları düzelir ve cari işlemler açığının finansmanında problem yaşanmaz. Dalgalı kur rejimi, ancak böyle bir ortamda kendisinden beklenen sarsıntı ve şok emme fonksiyonunu yerine getirebilir. Cari işlemler açığını bir saatli bombaya dönüştürerek risk primi üretmek ve ekonominin temel aktörlerinin ufkunu karartmak istemiyorsak, orta dönemde ihracat ve turizm gelirlerini katlamak zorundayız. İthalatı dizginleyebilmenin birtakım kısıtları olduğunu da unutmamak gerekiyor. *** Sözün kısası, aşırı değerli TL'den ve cari açıktan kurtulmak için kriz çıkarmak zorunda değiliz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.