Siz, okumaktan bıktınız, biz de yazmaktan. Cari açık korosu, uyarılarını sürdürüyor: -2006, çok zor geçecek; kırılganlık artıyor; cari açık bombası elimizde patlayabilir. Ne diyelim? Aslında bu durumda, en iyi alternatif, bombayı uygun bir fünye ile patlatmak. Cari açığı finanse edenleri ürkütürsek. bu işi radikal bir şekilde çözümlemiş oluruz. Koro, böyle demiyor, bir dizi "alternatif yamalı bohça" öneriyor. Mesela diyorlar ki: * Sermaye hareketlerini kısıtlayalım, Ağustos 1989 öncesi kambiyo sınırlamalarına dönelim. Dalgalı kur rejiminden vazgeçelim. Faizi de, kuru da kontrol edelim. * Merkez Bankası faizi düşürsün, kur yükselsin; böylece ithalatı daraltarak, cari açığı dizginleyebiliriz. * IMF'yi kovalım; bir ulusal istikrar programı açıklayalım. * Gümrük Birliği'nden çıkalım. AB ile yürütülen müzakereleri askıya alalım. İthalata yeni vergiler koyalım. Yerli sanayimizi kur politikası ve kotalarla koruyalım. *** Biz, yukarıda yer alan korumacı safsataları vaktiyle uygulamadık mı? Sonuç ne oldu? Çözüm diye pazarlanan bu politikaların, yeni bunalımların tohumlarını ekebileceğini hâlâ anlayamadık mı? Geçmişte "TL değerlenmesin!" bahanesiyle "enflasyon kadar devalüasyon" formülüyle özetlenebilecek bir kur politikasıyla, ekonomiyi, "enflasyon-devalüasyon-enflasyon" sarmalına sokmadık mı? Böyle bir politika ile enflasyonu düşürebilmek mümkün mü? Enflasyonu düşüremezsek, faizleri nasıl düşürürüz? Sihirli çözüm yok Cari açığı tartışırken, aslında şunu söylemek istiyoruz: * Ekonomik büyüme ve sağlanan istikrar ortamı, devam eder mi? * Kısacası, böyle gelmiş, ama böyle gider mi? Son üç yıldır, ekonomi büyüyor, enflasyon düşüyor, borçlanma dinamikleri iyileşiyor. Ne var ki, uygulanan program, petrol fiyatlarında ortaya çıkan hızlı artışların da katkısıyla, cari işlem açığını hedeflenen sınırın üzerine taşıyor. Büyüme, ithalatı artıyor. İhracatın bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı, cari açığın genişlemesine ivme kazandırıyor. İthalat içinde, yatırım ve ara mallarının payının artışı,"büyüme-cari açık-büyüme" döngüsünün ne kadar güçlü olduğunu kanıtlıyor. Belli bir eşiği aşan cari açığı, "büyümenin tafrası" ya da "arzu edilmeyen bir yan ürün" olarak da niteleyebiliriz. Böyle bir ortamda, cari açığımızı finanse edenlerin "portföy ve vade" tercihlerinin yanı sıra, başka bankacılık sektörümüz olmak üzere, finansal sistemin barındırdığı riskler, kritik bir önem arz ediyor. Cari açığı finanse eden sermaye hareketleri açısından, IMF destekli istikrar programı ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlaması, son derece önemli iki çıpayı oluşturuyor. Peki, cari açığı daraltmak için büyümeden vazgeçebilir miyiz? Mevcut konjonktürde, bu soruya "evet" diye cevap vermek kolay görünmüyor. ?Küresel rekabet İktisat bilimi, "simyanın" değil, "kimyanın" ilgi alanına giriyor. Dolayısıyla, faizler ve kurlar ile oynayarak, sihirli çözümler üretmek, sektörel problemleri ortadan kaldırmak mümkün değil. Cari açık probleminin gündemden düşmesi için, orta vadeli bir yapısal dönüşüm gerekiyor. Yapısal dönüşümden kastedilen, Türkiye'nin uluslararası iş bölümündeki yerinin değiştirilmesi, rekabetçi sektörlerinin yeniden tanımlanması ve yapılandırılmasıdır. *** Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti'nin yakasına yapışarak, küresel rekabet ortamında güç kazanabilmek mümkün değil. İş âleminin bir kısım temsilcileri, bu gerçeklerin farkında. Darısı, diğerlerinin başına...