Eleştirmek kolay, çözüm üretmek son derece dikenli bir süreçtir. Geçenlerde bir toplantıya katıldım. Bir kere daha anladım ki, uygulanabilir, ayakları yere basan alternatif iktisat politikası önermek bakımından pek başarılı değiliz. Toplantı, pek çok katılımcı gibi bendenizi de tatmin etmedi. Özetlemek gerekirse, bazı oturumlarda dile getirilen politika önerileri, "yanlış teşhis-yanlış ilaç" kombinasyonunu hatıra getiriyor. Bir kısmı, daha da enteresan bir biçimde "doğru teşhis-imkansız ilaç" çıkmazına tosluyor. Önerilen formülün mükemmel oluşu, uygulamayı garanti etmiyor. Dolayısıyla, "mükemmel" fakat "imkansız" reçeteler, kağıt üzerinde kalmaya mahkum oluyor. Defolu çözümler Alternatif olamayan "alternatif!" çözümler, aşağıdaki defoları barındırıyor: Politika önerilerinde öncelikler belli değil. Politika hedefleri ve hedeflere ulaşmayı mümkün kılacak araçlar, net bir biçimde ortaya konulamıyor. Türkiye'de, özel kesimin gerçekleştirdiği tasarruf fazlası, bir taraftan yatırım yapmaya, diğer taraftan iç borçlanma yoluyla Hazine'yi finanse etmeye ve vergi vermeye yetecek kadar büyük değil. Toplantıda, "Bir ineğin, hem etine hem de sütüne aynı anda sahip olunamaz!" düsturunu hiçe sayan parlak fikirlerle de tanıştık. 'Et' ve 'süt' arasında bir tercihte bulunmak gerekiyor. Bilindiği gibi, "önce et, sonra süt" mümkün değil, ama "önce süt, sonra et" mümkün. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu unutuluyor. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide, "faiz oranı" ve "döviz kuru" olarak bilinen iki kritik parametreden, sadece bir tanesinin kontrol edilebileceği, diğerinin piyasaya bırakılması gerektiği hususu ihmal ediliyor. Otuz yıllık yüksek kronik enflasyon tecrübesinin yetmediği anlaşılıyor. Açıklıkla ifade edilmese de, para ve maliye politikalarının gevşetilmesi öneriliyor. Bunlar, fiyat istikrarı hedefini hesaba katmayan, yani "büyüme+enflasyon=kriz!" denkleminin farkında olmayan miyop yaklaşımlardır. Ders aldık mı? Aslında yeni KİT'ler kurarak, kamu bankalarının kredilerini pompalayarak, maaş ve ücretlere kaynağı olmayan zamlar yaparak, tarım kesimine yönelik destekleme alımlarını artırarak, yani kamu açığını tırmandırarak hormonlu bir biçimde büyüyebiliriz Daha önce de belirttiğimiz gibi, kaynak dağılımı ve bölüşüm süreçlerine popülizm ile yön vermek mümkün değil. IMF'ye verilen niyet mektupları, ekonomiyi felç eden popülist hormonları temizlemeyi öngörüyor. Ne var ki, politik irade, çeyrek asırdır Türkiye'de olduğu gibi, kronik enflasyonun, devam ettirilmesi yönünde tecelli ederse, o zaman, makroekonomik istikrarsızlık medyatik bir bombardıman altında topluma başka türlü algılatılır, istikrarsızlığın rantları bölüştürülebilir. Topluma, hastalığın tedaviden daha iyi bir alternatif olduğunu söyler ve bu optik yanılgının kabul ettirilmesinde başarılı olabilirsiniz. Peki, ya sonra? Sonrasını biliyoruz, biz bu filmi çok gördük. Yıllarca böyle çözümlerle idare ettik, sonuç ortada. Çözüm diye önerilen birçok politikanın, istikrarsızlığın tohumlarını ektiği hâlâ anlaşılamamış. Yazık!