Hava raporu dinler gibi, piyasa yorumu dinliyoruz. Muhabir soruyor: -Yeni bir dalga gelir mi? Cevap, son derece dalgalı: -Gelebilir de, gelmeyebilir de! IMF Başkanı Rodrigo de Rato da aynı dalga boyunda beyanat vererek, kendini sağlama alıyor. ***** Eğri oturalım, doğru konuşalım. Her şeyi açıkladığı için, hiçbir şeyi açıklayamayan böyle bir cevap, sahibi de dahil olmak üzere, hiç kimseyi tatmin etmez, ama başka çare yoktur. Gerçekten, dalganın gelip gelmeyeceği bir dizi varsayıma bağlıdır. Ne var ki, dalga patladıktan sonra yorum yapmak daha kolaydır. Ne demiştik? İktisatçı demek, "dün" tahmin ettiğinin "bugün" neden gerçekleşmediğini "yarın" çok güzel anlatan adam demektir. Hoş görüle, hırpalanmaya! Kısa vadeye tutsak olmak... Olup biteni, normal karşılamak gerekir. Finansal piyasalar, enformasyon kirlenmesinin çok yoğun olduğu ortamlardır. Sadede gelelim. Dalga gelebilir. Dalgadan kastedilen, kısa vadeli spekülatif sermaye hareketlerinin doğurduğu finansal çalkantıdır. Gelirse ne olur? Neler olabileceğini, geçtiğimiz mayıs ve haziran aylarında fazlasıyla yaşadık. Dış kaynaklı ve içten motorlu finansal çalkantıdan bankacılık sektörümüzün ve reel kesimin çok önemli dersler çıkardığına inanıyoruz. Şimdilerde gerçekleşecek bir dalganın, daha az hasar vereceğini ve krize dönüşmeyeceğini düşünüyoruz. Finansal çalkantı, faiz oranları ve döviz kuru diye nitelenen iki kritik parametreye ilişkin belirsizlikler üretiyor, ekonomide görüş mesafesi daralıyor, vade kısalıyor. "Dur bakalım, neler olacak?" beklentisi, orta vadeli yatırım ve finansman perspektiflerini anlamsız kılıyor. Ekonominin oyuncuları, kısa vadeye tutsak oluyor. Dolayısıyla ne oluyor? *Ülkenin risk primi artıyor. Borç dinamikleri kötüleşiyor. Hazine, giderek kısalan bir vadede daha yüksek faizle borçlanıyor. *Reel kesim açısından esasen kısıtlı olan finansman alternatifleri, daha da sınırlı hale geliyor. Şoklar kaçınılmaz... ABD Merkez Bankası FED'in, Avrupa Merkez Bankası'nın ve başta Japonya ve Çin olmak üzere Uzak Doğu ekonomilerinin para otoritelerinin kararları, küresel likiditede yüksek hacimli savrulmalara ve sarsıntılara yol açabiliyor. Böylesi dış şokları, mükemmelen emebilecek amortisörlerimiz yok maalesef. Bir dış şok söz konusu olduğunda, şokun büyüklüğü kadar şoka hangi ortamda yakalandığınız da çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçimi, Türkiye'nin AB perspektifine ilişkin pürüzler, yaklaşan genel seçimler, yerli ve yabancı piyasa oyuncuları tarafından sürekli olarak gözlem altında tutuluyor. Mesela problemli ve taşınması son derece güç riskleri barındıran bir banka sektörü ve borç yönetimi, deprem dalgalarının (yani iç ve dış şokların) şiddetini artıran çürük bir zemine benzetilebilir. Daha önce de değinmiştik. Kötü bir zemine, sağlam bir bina dikebiliyorsunuz, ama makroekonomik temellerin çürük olduğu bir ekonomiye, rant paylaştırmak dışında, hiçbir projeyi monte edemiyorsunuz. Heveslenmeyelim! Ne yapabiliriz? Türbülansa set çekmek adına, "Sermaye hareketlerini sınırlayalım. Gümrük Birliği'nden çıkalım, sanayi sektörümüzü kotalarla, gümrük duvarlarıyla koruyalım" diyebilir misiniz? Boşuna heveslenmeyin. Deseniz bile, uygulayamazsınız! Diğer taraftan, dış şokların etkisini ve kapsamını azaltmak, cari açığı geriletmek adına, dalgalı kurdan vazgeçmeği ve sabit kura dönmeyi önerenleri, anlamakta güçlük çekiyorum. Her zaman doğru ve geçerli kur rejimi olmadığını bir türlü öğrenemedik. Yakın geçmişe şöyle bir baktığımızda, hiçbir kur rejiminin bize yaranamadığını görüyoruz. ***** Mali disiplinden sapmamak, yapısal reformlar konusunda havlu atmamak zorundayız. Unutmayalım ki, iyileşme "nazlı ve tedrici" bozulma çok "ani ve hızlı" oluyor.