Demokrasi hava yaptı!

A -
A +

Tenceredeki süte fare düştü. Kediyi, tencerenin içine attık. Soralım: -Bir münasebetsizliği, bir başka münasebetsizlikle düzeltmeye kalkarsanız, ne olur? -Tüy dikmiş olursunuz! Ne yazık ki, tüy ile iktifa edemedik. Duydunuz mu? Bu krizi, sandık da çözemezmiş. Çare belli: Açık oy, gizli tasnif! Olmadı, "ara rejim ve sopa" ne güne duruyor! Bir akrabam, "Azizim, bize namuslu bir diktatör lâzım. Biz sopadan anlarız" derdi. Nasıl buldunuz? Fıstık gibi rejim, öyle değil mi? Ortada bir dizi "faşizan hezeyan" tedavül ediyor; halkımız, yutkunarak seyrediyor. Anlaşıldı, bundan sonra, Ankara Kriterleri ile yol alacağız. Ankara, kriz üretmekte ne kadar becerikli olduğunu bir kere daha tescil etti. Kutlarız! 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin devrik Başbakanı ve 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'den dinlemiştim: İttihat ve Terakki Fırkası'ndan miras kalan, iki tane kriterimiz varmış: Bir tanesi, "hufre-i inkıraz" (uçurumun kenarına gelme endişesi), diğeri "pençe-i izmihlal" (çöküşün pençesine düşme korkusu). Ankara Fantezileri, demokrasiden değil, geçmişten devralınan, bu ve benzeri naftalinli evhamlardan besleniyor. Ne gariptir ki, ülke bunalıma sokulunca, ülkenin sahibi değişiyor. Demokrasi, hava yapıyor. Son sözü, "yazılı olmayan anayasa" söylüyor. Hezar teessüf... Anneler, bebeklerinin gazını çıkarmakta, fazla zorlanmıyor, ama demokrasi hava yaptığında, işler karışıyor. Demokrasinin havasını tahliye etmek, sanıldığı kadar kolay olmuyor. Seçim sandığı da yetmeyebiliyor. Havayı aldıralım! Havamızı aldırmak için, görülen lüzum üzerine, bazen Brüksel'e, bazen de Washington'a gidiyoruz. Avrupa Birliği, siyasete ve ekonomiye ilişkin öncelikleri, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri ile özetlemiş. Brüksel ve Washington'da yazılan reçetelerle, havamızı tahliye etmeye çalışıyoruz. Yabancı yatırımcılar, soruyor: - Ne oluyor? Dalga mı geçiyorsunuz? Kem küm ediyoruz, ama net bir cevap veremiyoruz. *** Daha önce de yazmıştık: Önümüzde duran tablo, bir taraftan senaryosu yazılan, diğer taraftan çekilen, niteliksiz dizilere benziyor. İlk bakışta, Türkiye'de kim 'motor' diyor, kim 'stop' diyor, kavramak çok güç. Görüntü böyle, ama gerçek bambaşka. Aslında 'senaryo' da belli, 'yönetmen' de belli, 'motor' diyen de belli, 'stop' diyen de belli; dahası, 'figüranlar' da belli. Dolayısıyla, istikrarı bozmaya yönelik bir atak söz konusu olduğunda, "Biz bu filmi görmüştük!" diyoruz. Senaryo, sahne, dekor, kostüm, makyaj, oyuncular ve figüranlar bize hiç yabancı değil; hepsini tanıyoruz. ****** Gelelim işin esasına... Demek ki, hocalarımız, "anayasal devlet" ile "anayasalı devlet!" arasındaki farkı boşuna anlatmamışlar. Kendi hesabıma, dalgalı kura alıştım; ama "dalgalı ve havalı" demokrasiye bir türlü intibak edemedim. Hoş görüle..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.