Ders aldık mı?

A -
A +

Yağcılık, ince sanattır. Lideri öksürdüğünde, "Efendim, ne kadar güzel öksürüyorsunuz!" diye mukabele edenlere, tanık olmuşuzdur. Yağcılık öyle bir illettir ki, esneme ve yellenme de dahil olmak üzere, liderin tüm fizyolojik fonksiyonlarını tarassut altında tutmayı gerektirir. Yağ, bazı organizasyonlarda "yukarıdan aşağıya", bazılarında ise "aşağıdan yukarıya" doğru pompalanır. Yağcılar, üstlerine yaltaklanırken, genellikle altlarını ezerler. "Mafevkine mutabasbis, madununa müstebit!" diye tavsif edilenler böyledir. Bütün bunlar, mikro yağcılık kapsamında, fakat bizim konumuzun dışında. Gelelim, yağcılığın makrosuna! *** Popülizmin, yani makro yağcılığın bize has versiyonu, "halk dalkavukluğu" ya da "halk yağcılığı"biçiminde tezahür ediyor. Popülizm, bir yönü itibariyle, ekonomide "balon" oluşturma faaliyetidir. Ekonomik büyümenin finansmanı, fiyat istikrarını delerek, ileride yeşermesi muhtemel bir krizin tohumlarını ekiyorsa, işte o zaman, popülizmden söz edebiliyoruz. Bir ülkede, para, maliye ve kur politikaları, popülizmin emrine verildiğinde, sistem "örgütlenmiş sorumsuzluk" formunda göz kırpmaya başlıyor. Dolayısıyla, "kamusal çıkar" kisvesi altında "özel çıkarlar" kollanıyor, bir yerlere rant aktarılıyor. Halk dalkavukluğu, halkın altını oymaya başlıyor. >> Popülist refleksler! Seçim yaklaştıkça, siyaset erbabının popülist refleksleri harekete geçer. Popülizm, iktidara gelmenin bir basamağı gibi algılanır. Aslında biz bu filmi, defalarca gördük, ama belki de unuttuk. Hafızamızı şöyle bir tazeleyelim ve soralım: * Geçmişte, kısa vadeli politik çıkarlar için, makroekonomik istikrarı delmedik mi? Yüksek kronik enflasyonu, "ekonomik büyümenin ve istihdamın bedeli" diye takdim etmedik mi? Enflasyonu bir hayat tarzına dönüştürmedik mi? * TL'yi sıfırlarla donatmadık mı? Enflasyonu önlemek yerine, onunla birlikte yaşamanın yollarını keşfetmedik mi? * Ulusal paranın, temel fonksiyonlarını çökertmedik mi? Özetle, parayı dandik hale getirip, ekonomiyi dolarize etmedik mi? * Merkez Bankası'nın Hazine'ye açtığı kısa vadeli avansı, son damlasına kadar kullanmadık mı? * Kamu bankalarını ikinci bir hazine gibi istihdam ederek, görev zararları marifetiyle, kamu açığını maskelemedik mi * Bütçe dışı fonlar ihdas ederek, bütçe dışı kamu kesimini büyüterek ve Sayıştay denetiminin dışına çıkararak, Meclis'ten geçen bütçenin yanında bir ikinci bütçe oluşturmadık mı? * Bir kısım özel bankanın hortumlanmasını ve batmasını teşvik etmedik mi? * "Seçmene selam!" faslından, sosyal güvenlik kurumlarını çökertmedik mi? * "Yüksek enflasyon, yüksek büyüme, yüksek reel faiz" diye belirlenen saadet zinciri duvara tosladığında, IMF'ye gitmedik mi? * IMF, "önce reform, sonra para" dediğinde "önce para, sonra reform" gibi kurnazlıklara tevessül etmedik mi? * Maastricht ve Kopenhag Kriterleri tarafından köşeye sıkıştırıldığımızda, yeni problemler üreterek, sahte gündemler oluşturmadık mı? *** Bütün bunları yaptık da, ne oldu? Ne olduğu, son derece açık: 35 yıllık yüksek kronik enflasyon, müflis bir kamu maliyesi, bol miktarda kriz, 18 tane Stand-by! Peki, ders aldık mı? Galiba, aldık!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.