Kibrit kutusu kadar yağsız peynir, şekersiz çay, dilediğiniz kadar salata..." diye başlayan insafsız diyetleri, tüm obezler gibi, bendeniz de iyi bilirim. Ne var ki, sadece bilmek, incelmeyi garanti etmiyor. Uzmanlara göre, herhangi bir zayıflama programının üç ana hedefi olmalıdır: Birinci hedef, mevcut kilonuzu, kaslarınızı değil, yağlarınızı yakarak azaltmak; ikinci hedef, uzun süreli olarak ideal kilonuzu koruyabilmek, üçüncü hedef ise kilo vermeseniz bile, en azından yeniden kilo almanızı engellemektir. Türkiye, 2005 yılına iki tane sıkı diyet listesi ile giriyor: *IMF destekli istikrar programı *Avrupa Birliği'nden 17 Aralık'ta çıkması muhtemel müzakere okeyi Biri diğerini tamamlıyor, "mütemmim cüz" oluşturuyor. Herhangi birisinde ortaya çıkan bir aksama, diğerini yaralıyor, ülkenin risk primini tırmandırıyor. İstikrar programları, bazı yönleri itibariyle diyet reçetelerine benzetilebilir. Sağlanan istikrarın kalıcı olması, hastalığın nüksetmemesi gerekiyor. "Yoyo Sendromu"na dikkat! Türkiye, istikrar programı yorgunu bir ülke. Kabul etmek gerekir ki, istikrarsızlığı besleyen faktörlerden biri de, geçmişin başarısız olmuş, yarım kalmış istikrar programlarıdır. İlaçları kullanırken, bir bakıyoruz ki, hastalık avdet etmiş. Dolayısıyla ne oluyor? Programın kredibilitesi buharlaşıyor, başladığımız noktaya dönüyoruz. Başarısız ve yarıda kalmış programlar, statükoya meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Zayıflama uzmanlarına göre, yanlış diyetlerle hızla verilen kilolar, hızla geri alınabiliyor. Hızla kilo verip, diyeti bırakınca geri almaya "Yoyo Sendromu" deniyormuş. Böylece emekler boşa giderken, metabolizma da deforme oluyormuş. Benzer senaryolara defalarca tanık olduk, aynı filmi bir kere daha seyretmek istemiyoruz. ? Aynen devam... Programlar, bölüşüm ilişkileri ve gelir dağılımı açısından nötr değil. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu programlar, hiçbir yan etkisi bulunmayan "şifalı ot" olarak da nitelendirilemiyor. Söz konusu programlar, bir öncelikler listesi. Türkiye'de uygulanmakta olan ve 2005 yılı itibariyle de devam edeceği anlaşılan istikrar programının öncelikleri şöyle özetlenebilir: *Enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmek, fiyat istikrarı sağlamak *Borç dinamiklerini iyileştirmek (kamu borç stokunu azaltmak, vadeyi uzatmak, reel faizi düşürmek) *Bankacılık, sosyal güvenlik, vergi ve harcama reformlarına devam etmek *Ekonomide sürdürülebilir büyüme ortamını tesis etmek, cari açığı tehdit olmaktan çıkarmak. İstikrar programını, bir kalkınma stratejisi olarak algılamamak gerekiyor. Programı tek ilaçtan ibaret bir reçete olarak düşünmek de yanlış. Yan etkiler kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıkabiliyor. Önemli olan, yan etkilerin temel amaçları bertaraf edecek şiddete ulaşmaması ve programı telef etmemesi. *** İş âlemi öğrenmiş olmalı ki, en büyük teşvik, "makroekonomik istikrar"dır. Makroekonomik istikrarı ikame edebilecek bir başka yatırım iklimi ve teşviki bugüne kadar bulunamadı.