Kolay değil! Üretmek başka, iç pazara satabilmek daha başka, ihracat yapabilmek ise bambaşka.. Küresel rekabet ortamında malını satabilenler, "artistik jimnastik" ile uğraşan başarılı sporculara benzetiliyor. İhracatçılarımız, "zor ve riskli hareketlerle, estetiği harmonize edebilen" yetenekli jimnastikçileri çağrıştırıyor. İhracat erbabının çözüm bekleyen bazı problemleri var. Gerçekten, "fiyat ve kalite" itibariyle kuyruğu dik tutabilmek, rekabet edebilmek, bir dizi beceriyi gerektiriyor. İhracata yönelik teşviklerin sürdürülmesi gerektiğine, bendeniz de inanıyorum. Ne var ki, dalgalı kur rejiminden dert yanan ve kur ile teşvik edilmeyi bekleyen bazı ihracatçılarımızı anlayamıyorum. Hele hele, "Merkez Bankası faizi düşürsün, kur dengeye oturur" diyenleri hiç anlamıyorum. Mevcut kur rejiminden şikayet ederek, kur rejimini değiştirerek, ihracatçının problemlerini çözebilmek mümkün değil. Sevgili ihracatçılarımıza "Verimliliğinizi artırın, katma değer üretin, marka olun!" tarzında, artık kabak tadı veren, bayat ve alerjik tavsiyelerde bulunacak değilim. Sadece bazı hususların altını bir kere daha çizmek istiyorum. Unutmayalım ki... 2003 yılında, Irak ve teskere krizi sırasında, ihracatçılar da dahil olmak üzere, ekonominin yönetiminden sorumlu bürokratlar ve iktisatçılar kendi aralarında şöyle konuştular: 'İyi ki dalgalı kur rejimine geçmişiz. Belirsizliğin egemen olduğu bu konjonktürde, sabit kur ya da kurdaki artışı sabitleyen kur rejimlerinden birini uygulamış olsaydık çok büyük bir sarsıntı geçirirdik. Krizi bastırmak için elimizde silah olarak yüksek reel faiz ve rezervler kalırdı. Rezervler buharlaşmaya başlar, kur saatli bir bombaya dönüşür ve mutlaka elimizde patlardı.' Yukarıdaki değerlendirmeleri, bir züğürt tesellisi olarak da niteleyebiliriz, ama bunlar 2003 konjonktüründe son derece isabetli tespitlerdi. Hatırlanacağı gibi, Irak Savaşı'nın başladığı sırada, dolar 1.780.000 TL seviyelerine tırmandığında, Merkez Bankası, müdahale etmedi. Merkez Bankası, kuru özellikle düşük tutmak gibi bir çaba içinde değil, böyle bir hedefi de yok. Dalgalı kur rejiminde, piyasalara açıklanan ve öngörülen bir kur hedefinden bahsedilemiyor. Dalgalı kur rejiminde, kur, bir politika aracı değil; bir sonuç. Şubat 2001'de dalgalı kur rejimine geçişin temel amacı, sistemi, bir dış şok ya da ani ve yüksek bir dalgalanma durumunda, döviz rezervlerinin önünde bir savunma hattı olarak kullanabilmekti. Diğer amaç, kısa vadeli sermaye hareketlerinin hızlı ve yüksek hacimli çıkışlarını bir ölçüde de olsa yumuşatmak, makro dengeleri olabildiğince sermaye hareketlerinin şantajından kurtarabilmekti. Şimdi soralım: Bazı ihracatçılarımızın hasretle beklediği kur artışı, finansal kırılganlığı, risk primini ve borç stokunu artırırsa, faizler yükselirse ne yapacağız? Ekonomi, eskiden olduğu gibi, "... kur artışı-enflasyon-kur artışı..." sarmalına girdiğinde, ihracatımız rekor mu kıracak? *** Özetlemek gerekirse, bizim kur rejimimiz, "makro dengelerimize, enflasyonumuza, borç stokumuza, borç stokumuzun vade yapısına ve bileşimine (sabit faizli, değişken faizli, döviz cinsinden ve dövize endeksli), dış şoklara, sermaye hareketlerine, dolar/euro paritesinin seyrine, siyaset ve beklentilerde ortaya çıkan dalgalanmalara" bağlı olarak kişniyor. Alışmak zorundayız.