Bireylerin obezitesini ölçmek için çok çeşitli ölçüler geliştirilmiş. "Beden Kitle İndeksi" veya alışılmış kısaltmasıyla "BKİ" (Body Mass Index: BMI) oldukça popüler bir vücud ağırlığı değerlendirme ölçüsü. BKİ, vücud ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle bulunuyor; 19'un altındaysa, zayıf, 19-25 arasında normal, 25-30 arasında kilolu, 30'un üstünde şişman (obez) sayılıyorsunuz. Konunun uzmanları kilonun ne kadarının yağ, ne kadarının kas olduğunun da çok önemli olduğunu vurguluyor. (Bu satırların yazarı maalesef kilolu çıkıyor.) Ne var ki, ekonomide kamu kesiminin rolünü ölçmek için böyle pratik bir ölçüden yoksunuz. Türkiye'de kamu kesimine şöyle bir baktığımızda, kilosunu ve boyunu bilemiyoruz, ama olması gereken yerde 'hiç' olmayan olmaması gereken yerde 'çok' olan bir garip yapılanmayı gözardı edemiyoruz. Kasları erimiş ve yağlanmış bir kamu kesimi ile birlikte yaşıyoruz. Kamu kesimi, karnını tıka basa doyurduktan sonra rejime başlama kararı veren, acıktığında kararını hemen unutan ve erteleyen iradesi zayıf şişmanlara benziyor. Nereden mi biliyorum? Kendimden efendim, kendimden... Kamu kesiminde ortaya çıkan yozlaşmayı, 'obez', 'hantal', 'hımbıl', 'makyajı dökülmüş kokona' gibi aşağılayıcı sıfatlarla hırpalamayı çok seviyoruz. Ancak... Özel 'KİT' olur mu? Sık sık tekrarlanan "Türkiye'de çok dinamik bir özel sektör, fakat çok hantal bir kamu sektörü var" söylemine katılamıyoruz. Özel sektörün gerçekten dinamik olan kesimlerini tenzih ederek şunu söyleyebiliriz: Ülkemizin "dinamik!" özel kesimi ile "hantal" kamu kesimi arasında aslında organik bir bağımlılık söz konusu. Özel kesimin bir bölümü, dinamizmini kamu sektörünün hantallığına borçlu. Bir kısım kurnaz zevat, son derece organize bir yapılanma ile, dinamizmini kamunun görev zararını arttırmaya teksif etmiş. Şirketlerinin zararlarını sahip oldukları bankaların bilançolarına süpürenlere ne demeli? Verimlilik ve dış rekabet kaygısı olmayan, Ankara'dan beslenmeye alışmış şirketler, kötü yönetilen birer 'KİT' değiller mi? Bilindiği gibi, ülkemizde geçerli olan şirket yönetimi modellerinden biri de, "Önce devleti soy, sonra da kendi şirketini kendin soy!" modelidir. "Baba Devlet ve Halefleri" biçiminde karşımıza çıkan yapılanmayı ıskalayarak kamu reformu yapabilmek fevkalade zor. Yerleşik çıkarları simgeleyen yapılanmalar kolaylıkla değiştirilemiyor. Mahut özel sektörün bir türlü özelleşemediğini söyleyebilmek de mümkün. Sağlıklı bir özelleştirmenin önündeki en önemli takozlardan biri de, bu çarpık yapılanma. Dolayısıyla, radikal reform girişimleri her seferinde, "dokunmayın göbeğime!" feryatlarıyla sindiriliyor. Dokun, dokunabilirsen...