Dolarizasyon gerçeği...

A -
A +

İstikrar politikası uygulayan gelişmekte olan ülkelerde, para otoritesinin manevra alanını daraltan sevimsiz değişkenlerden biri de dolarizasyondur. Dolarizasyon, çok boyutlu bir süreç. Varlıklarınızı ve/veya yükümlülüklerinizi yabancı para cinsinden oluşturduğunuzda, dolarize oluyorsunuz. Kronik enflasyon ile şereflenen ülkelerde, döviz, her şeyden önce bir enflasyon sığınağıdır. Vaktiyle, ücretini, maaşını ya da emekli ikramiyesini alan vatandaşımız, bir döviz bürosuna giderek, bir an önce TL'den kurtulmaya çalışırdı. Bu arada bir devalüasyon olursa, yabancı para cinsinden borcu yoksa, sevinçten dört köşe olurdu. Hemen belirtelim ki, geçmişte " ...enflasyon-kur artışı-enflasyon..." kısır döngüsünün egemen olduğu bir ekonomide, dolarizasyonun kök salmasına şaşmamak gerekir. Tersine döndü mü? 2003-2006'yı kapsayan zaman diliminde, iç ve dış konjonktürdeki bazı gelişmeler sebebiyle duraklasa da, başta mevduat ve bazı yatırım araçları itibariyle, dövizden ulusal paraya geçişin arttığına, dolarizasyon sürecinin nispi olarak tersine döndüğüne tanık olduk. Dalgalı kur rejimi, fiyat istikrarına yönelik çabalar, iç borç dinamiklerinin iyileşmesi ve dolayısıyla sağlanan güven ortamı, dövizden YTL'ye geçişe, yani ters dolarizasyona katkıda bulundu. Peki, madalyonun diğer yüzünde neler var? Döviz tevdiat hesaplarının reel getiri oranı, YTL cinsinden varlıkların reel getiri oranlarından daha düşük olmasına rağmen, dolarizasyon devam ediyor. Dahası: Eskiye kıyasla gerilese de, Hazine'nin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları var. Halkımızın döviz tevdiat hesaplarının yanı sıra, döviz cinsinden borçları da var. Bankalarımızın döviz pozisyon açıkları risk oluşturmasa da, reel kesimin döviz kredileri ve giderek büyüyen açık pozisyonu var. Mevcut ortam, kur riski almak kaydıyla, YTL yerine dövizle borçlanmayı daha cazip kıldığı için, firmalar, dövizle borçlanıyor. Küresel likidite bolluğunun sürmesi, cari açığımızın finanse edilebilmesi, dövizle borçlanmayı nispeten ucuz ve kolay hale getirdiği için, bu tür borçlanmanın miktarı hızla artıyor. Zincir kopar mı? Banka dışı kesimin, yani şirketlerin ve kişilerin yabancı para pozisyon açığı, 2005 yılı sonunda 29 milyar dolar civarındaydı. Şimdilerde, yüzde 49 artışla 43 milyar dolara yükselmiş. Birçok iktisatçı ve piyasa yorumcusu, bu rakamların riski abarttığına, resmin tamamını göstermediğine dikkat çekiyor; finansal kırılganlığı ölçebilmek için, şirket bazında yapılacak detaylı analizlerle, reel kesimin döviz pozisyonunun gerçek boyutlarıyla ortaya konması gerektiğini vurguluyor. Hodri meydan! Ne denirse densin, "yükümlülük" dolarizasyonunun sürebilmesi ve saadet zincirinin kopmaması için, cari açığımızı finanse edenlerin ürkmemesi gerekiyor. Dolarizasyonun sıfırlanmasını beklemek, ne mümkün, ne de gerçekçidir. Ne var ki, fiyat istikrarını sağlayarak, faiz oranlarını düşürerek, mali sisteme derinlik kazandırarak, sistemde YTL cinsinden varlık ve yükümlülüklerin payını artırmak, ters dolarizasyon sürecine istikrarlı bir ivme kazandırmak mümkündür. *** Ne zaman mı? 2007 seçimlerinden sonra, belki...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.