Bir araba düşünün. Marşa basıyorsunuz; birinci vites, ikinci vites ve belli bir hıza ulaştıktan sonra motor bağırmaya başlıyor, üçüncü vites istiyor, fakat bir türlü vites büyütemiyorsunuz. Motor hararet yapıyor, mecburen duruyorsunuz. Türkiye ekonomisini de yıllardır böyle bir arabaya benzettik. Önce şoförü suçladık, olmadı. Arabayı suçladık, olmadı; her ikisini de suçladık, yine olmadı. "Peki, neden böyle oluyor?" sorusuna cevap aradık. Daha sonra kendimizi rahatlatan bir şablon bulduk ve gevşedik. Şöyle düşünüyorduk: Önümüzde duran tablo, bir taraftan senaryosu yazılan, diğer taraftan çekilen TV dizilerine benziyordu. Benziyordu ama, gerçek bu değildi. 'Görüntü' ile 'gerçek' her zaman üst üste gelmiyordu. İlk bakışta Türkiye'de kim 'motor' diyor, kim 'stop' diyor, belli değildi. Aslında 'senaryo' da , 'yönetmen' de, 'motor' diyen de, 'stop' diyen de belliydi; dahası, 'figüranlar' da belliydi. Bunların tamamı bir 'kara kutu'nun içindeydi. - Ekonominin 'kara kutu'su neredeydi? - Siyasetin 'kara kutu'sunun içindeydi. - Siyasetin 'kara kutu'su neredeydi? - ....? İşte, bu sorunun cevabını bulmakta zorlanıyorduk, patinaj yapmaya başlıyorduk. Patinajdan kurtulmak için, her zaman olduğu gibi, komplo teorilerine sarılıyorduk. Matruşka 'Kara kutu' arama gayretkeşliği, bizi, Rusya'da 'matruşka' denilen, iç içe geçmiş bebeklerden oluşan oyuncaklarla oyalanan çocuklara benzetiyordu. Bizim yıllardır semirttiğimiz kara kutularımız vardı. Kara kutuları azaltmanın, mevcut kara kutuları deşifre edebilmenin yolu, hesap verme mekanizmalarını ve kuvvetler ayrılığı ilkesini işletmekten geçiyordu. 'Oyunun kuralları içinde' problem çözmeye çalışmak ile, 'oyunun kurallarını değiştirerek' problem çözmek, tamamen farklı iki ayrı eylemdi. Bu açıdan bakıldığında, oyunun kurallarını değiştirmeksizin 'kara kutu' üremesini önleyebilmek mümkün değildi. ...Ve daha neler, neler... *** Böyle derin derin düşünürken, birileri bize, "Düşün düşün, iştir işin!" deyiverdi ve bir yol haritası uzattı. Haritada şunlar yazılıydı: * Kıbrıs problemi halledin, AB'den tarih alın. * Büyük Orta Doğu Projesi'nde size biçilen role ne kadar hazırsınız? Böyle kapsamlı bir proje içinde size düşen rol ve misyon, uluslararası iş bölümünde ülkenizin yerini değiştirecek. Buna da hazırlıklı mısınız? * Makro ekonomik istikrarı kalıcı bir biçimde sağlayın. Kopenhag ve Maastricht Kriterleri'ne uyum sağlamak konusundaki gayretlerinizi sürdürün. * Özerk kurullarınızın yetkilerini ve kapsamını genişletin. * Ülkenizin uluslararası alanda rekabet avantajına sahip olduğu sektörleri belirleyin. * Rekabetçi sektörlerinizin önünde duran tehditleri ve fırsatları sürekli olarak izleyin. Yukarıdaki tavsiyelere ve yönlendirmelere pek yabancı sayılmayız, ama "Kim yapacak? Nasıl yapacak?" sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyoruz. Kim bilir, belki bize de bir taşeron buluverirler. Geçmişte olduğu gibi. Nasıl olsa, tarih tekerrür ediyor!