Duydun mu?

A -
A +

-Duydun mu? -Neyi? -Yahu, duymadın mı? -Neyi kardeşim, adamı çıldırtma! -Demek, hâlâ duymadın! -Duymadım, ne olacak! -Nasıl duymazsın, kardeşim! -Ne demek, nasıl duymazsın, duymadım işte! -Ankara çalkalanıyor! -Kim çalkalıyor Ankara'yı? -Ankara'yı kimse çalkalamıyor. -Peki ne oluyor? -Kardeşim senin kulakların hem kocamandır, hem de deliktir; nasıl duymazsın! - İsmet Paşa'nın da kulakları kocamandı, ama ağır işitirdi. Kulağın boyutuyla, bu işin ne alâkası var! -Senin burnun iyi koku alır. -Eh, alır! Ne olacak? -Havayı koklayamadın mı? -Kulaktan başladın, burun ile devam ediyorsun; bakalım sıra nereye gelecek! -Ankara'da gazetecilik yapıyorsun, hiçbir şeyden haberin yok! -Bana bak, meslek onurumla oynuyorsun sözlerine dikkat et! -Meslek onurun konusunda bu kadar hassas olsaydın, olup bitenden haberin olurdu! Ankara'dan haberin yok; Uganda'dan haber geçiyorsun. -Bir dakika kardeşim! Yahu sen adamı... -Ne biçim gazetecisin? Üç maymunu oynamaktan başka bir meziyetin yok. -Gazeteci, gerektiğinde üç maymunu oynamak zorundadır. Bunu unutma! Görülen lüzum üzerine üç maymunu oynamak, evrensel bir kuraldır. -Çiftetelli medyasının mensupları, kendi aralarında konuştuklarını gazetelerine yazabilselerdi, bu ülkede çok daha güzel gazeteler çıkardı. - Ne demek istiyorsun, açık konuş! Anlaşılan liboş taifesi seni iyice ifsat etmiş. Her aklına geleni yazamazsın ki be birader! Yeni Ceza Kanunu'ndan haberin yok galiba. - Demagojiyi bırak! Diyelim ki, kulakların duymuyor, burnun da tıkalı. Ara sıra da olsa senin ziyaretine gelen bir posta güvercini yok mu? Bence sen bu mesleği bırak! Basın şeref kartı hamili bir gazeteci ile konuşurken biraz daha dengeli olabilirsin. -Basın şeref kartı hamili olmak sana bazı sorumluluklar yüklemiyor mu? -Ne gibi sorumluluklar? -Ayıp, ayıp! Sorumluluklarını ben mi hatırlatacağım sana.. "Haber, haberi yer!" derler biliyorsun.. -Bırak ukalalığı da, dilinin altındaki baklayı çıkar! -Hangi baklayı! -Ne bileyim ben, sen daha iyi bilirsin! -Şeyinin şeyini şeyttireceklermiş! Şeyi de alacaklarmış. -Yapma be! İlk defa senden duydum. Yuh be! -Sen hâlâ uyu. Bir de araştırmacı gazeteci geçiniyorsun. Evlenirken kız tarafına da kendini böyle takdim etmişsin. Gazetecinin araştırmacı olmayanı nasıl olur, onu da anlayabilmiş değilim ya.. Her neyse! -Desene, bundan sonra yabancılarla yabancıların kapışmasını seyredeceğiz. "Sermaye haklıdır!" düsturu bir kere daha doğrulandı. Senin anlayacağın, "Glasnost ve Perestroyka" ülkeyi fena silkeliyor. Küreselleşme denilen hikaye de bu zaten. Ne diyelim, vatana ve millete hayırlı olsun. -Anlaşıldı, Ankara'da ne olup bittiğini İstanbul'dan öğrenmen gerekecek! Sermaye yeniden yapılanıyor. Sence böyle bir yapılanmanın siyasi sonuçları olur mu? Derinlere girmeğe başladın gene. Sermayeyi ve siyaseti bırak da, şunu söyle: Puroları ve köpeğin mamasını kargoya verdin mi? Kontes, senin gönderdiğin mamadan başkasını yemiyor. Ankara'da bulamıyoruz. -Verdim, merak etme! Yarın alırsın. Kulaklarını yıkatmayı unutma! Hoşça kal...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.