EKONOMİ MÜZESİ

A -
A +

Şaka yapmıyorum, son derece ciddiyim. Diyorum ki, bir "Ekonomi Müzesi ya da Yakın İktisat Tarihi Müzesi" kuralım. Bu müzede, geçmişin iktisat politikalarını ve kısır tartışmalarını, bir dizi çarpıcı malzeme ile örnekleyelim ve sergileyelim. Müzede, "Hababam Ekonomisi" ya da "Ahbap Çavuş Kapitalizmi" adı altında özel bir bölüm açalım. Görsel ve işitsel formda öyle ilginç belgelere yer verelim ki, burayı gezenler: * Popülizmi yücelten palavraları * Enflasyonun %70'lerde istikrar kazandığı yıllarda ülkeyi yönetenlerin, daha doğrusu vaziyeti idare edenlerin "Memuru ve işçiyi enflasyona ezdirmeyiz!" tarzında beyanatlarını * Dünya şampiyonu olan kronik enflasyonumuzu * Bol sıfırlı banknotlarımızı (İngiltere'de basılan ve, iki devalüasyon, iki anayasa, iki ihtilal, yedi tane seçim, on tane iktidar gören bin liralık banknotları da (mor binlik'leri) unutmayalım) * Batan bankaları, sıkılmış bir diş macunu gibi yıllarca önümüzde duran yolsuzlukları * Dinozorlaşan KİT'leri ve özelleşemeyen özel sektörümüzü, görev zararlarımızı * Çökertilen sosyal güvenlik kurumlarını * IMF ile geçmişte imzaladığımız Stand-by'ları, bir kere daha hatırlasınlar; böylece, gelecek kuşaklar, geçmişin uygulamaları ve fiyaskoları hakkında bilgilensinler. Fena mı olur? Biz devletçi olmasaydık... Başka neler yapabiliriz? Özetlemek gerekirse: Mesela, devletçi ideolojinin söylemlerini ve eylemlerini sergileyebiliriz. Bu kapsamda, dönemin iktisat politikalarının köşe taşlarını oluşturan: * Milli Korunma Kanunu, * Varlık Vergisi Kanunu ve * Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu gibi düzenlemeleri ve uygulamaları hatırlatabiliriz. CHP'nin 9 Mayıs 1935'te yapılan dördüncü kurultayında, Genel Sekreter Recep Peker'in parti program ve tüzüğündeki değişiklikleri açıklayan söylevinde yer alan bazı parlak fikirleri teşhir edebiliriz. Müzeyi programlayanlar, aşağıdaki satırları, değişik bir tasarımla müsait bir köşeye iliştirebilirler: "... Biz devletçi olmasaydık, paramızın bugünkü kıymeti temin edilebilir miydi? Dış ticaret ve ödeme denkliğimiz, iç sanayiinin koruma altında doğması ve yaşaması mümkün olur muydu? Biz devletçi olmasaydık, memleket evlâtlarının akıtılmış olan yüce kanları pahasına elde edilen Türk vatanında, memleket malı yerine ecnebi malının serbestçe satışına yurt kapıları açık kalır, ecnebi malları Türk pazarlarını istila ederdi..." Şu işe bakın ki, Cumhuriyet döneminin ilk devalüasyonu olarak bilinen 1946 Devalüasyonu, Recep Peker Hükümeti'ne kısmet olmuş. Bu devalüasyon ile ilgili tartışmaları sergilemek de enteresan olabilir. Termometreyi unutmayalım! Gelelim termometreye... Vaktiyle Dr. Vissering, Hollanda Merkez Bankası Meclis Başkanı sıfatıyla, İsmet İnönü Hükümeti'ne bir rapor sunmuş. Raporda yer alan şu cümleleri ziyaretçilerin beğenisine sunabiliriz. "Döviz kurlarının bizatihi bir olay değil, ülkenin ekonomik durumunun bir fotoğrafı ya da daha doğru bir benzetme ile termometresi olduğunun fark edilmesi önemlidir. Ancak, döviz kurlarıyla oynayarak, ülkenin ekonomik durumu değiştirilemez. Bu, bir odanın ısısının, aynı odadaki bir termometrenin üstüne sıcak havlu ya da bir buz parçası koyarak değiştirilebileceğini düşünmeye benzer." Daha, daha neleri teşhir edebiliriz? Müzenin duvarlarına, başta Kopenhag ve Maastricht Kriterleri olmak üzere, bazı temel düsturları da kazıyabiliriz. *** Eskiler,"Teşrîh-i rezâil, teşhîr-i erâzil içindir" derler, ama bizim böyle bir niyetimiz yoktur. Teklifimizi, "Delinin aklına taş getirmek!" tarzında algılayanlar da olabilir. Böyle düşünenlere, saygı duyarız. Ne yapalım; her ideoloji, kendi müzesini, kendisi oluştursun! Merak etmeyin, tabularınızdan başka kaybedecek bir şeyiniz yok. Ne diyelim? Mizah, ciddi bir iştir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.