Enflasyon bilmecesi

A -
A +

Sorular belli: Ne oldu? Ne oluyor? Ne olacak? Cevaplar ve senaryolar muğlak ve muhtelif. Yani? Yanisi şu: J.K. Galbraith'in dediği gibi, iktisatçılar ikiye ayrılıyor: * Gelecekte ne olacağını tahmin edemeyenler * Gelecekte ne olacağının bilinemeyeceğini bilmeyenler *** Döviz kurları ve faiz oranlarında ortaya çıkan sert dalgalanmanın yanı sıra, Nisan ve Mayıs enflasyonunun yüksek çıkması, bir dizi tedirginliği tetikledi. Beklentilerin yönetimi, her zamankinden daha da önemli hale geldi. Finansal serbesti ortamında bir türbülans olduğunda, enformasyon kirlenmesinin de katkısıyla, "risk, vade, getiri, likidite" kavramları yeni içerikler kazanıyor. Piyasa oyuncularının geçmişe ve geleceğe bakışı bir anda değişiveriyor. Ne var ki, "Program çöktü, ülke enflasyona teslim oldu!" tarzında değerlendirmelere katılabilmek mümkün değil. Programın çökebilmesi için ekonominin "...enflasyon-kur artışı-enflasyon..." kısır döngüsüne girmesi, bu döngünün ve enflasyon beklentisinin para ve maliye politikalarıyla tescil edilmesi, yani havlu atılması gerekiyor. Şimdi böyle bir durum var mı? Kesinlikle yok! Geçmişte nasıldı? İsterseniz biraz geçmişe uzanalım: Daha önce de aktardığımız gibi, 2000 yılı başında Merkez Bankası (MB) şöyle diyordu: "Yaptığımız modellemelerde, Türkiye'deki enflasyonun kısa dönemde %50'sinin bir ay önceki enflasyondan, %30'unun da kur artışından kaynaklandığını belirledik. Bir başka deyişle, enflasyon beklentisini kırar ve kur artışını da kontrol altına alırsanız, kısa dönemde enflasyonu oluşturan faktörlerin %80'ini ortadan kaldırmış olursunuz. Orta dönemde ise, tabii en önemli etken kamu dengesinin sağlanmasıdır." Yukarıdaki cümleler, Şubat 2001 krizinde kopardığımız döviz kuru çıpasının da gerekçesini oluşturuyordu. Gerçekten, geçmişin enflasyon dinamikleri incelendiğinde, özellikle iki faktörün belirleyici olduğunu görüyoruz: Döviz kurunda ortaya çıkan artış ve enflasyon beklentisi. Bir ülkede, geçmişin enflasyonu, geleceğin enflasyonunu belirliyorsa, ekonominin temel aktörleri enflasyona endeksleniyorlarsa, enflasyon bir hayat tarzına dönüşmüşse, söz konusu ülkede enflasyonu düşürmek neredeyse imkansız hale geliyor. 2003 yılından bu yana, enflasyon beklentilerinin kırılmasında önemli kazanımlar sağlandı. Küresel likiditenin olumlu seyretmesi sebebiyle ivme kazanan sermaye girişleri, ters dolarizasyon sürecinin de etkisiyle, ulusal paranın değerlenmesine ve dolayısıyla enflasyonun düşüşüne destek verdi. Ne var ki, dış kaynaklı olumsuz faktörler, iç siyasete ilişkin gerginlik ile birleşince, dövizde ve faizde sert bir yükselişle karşılaştık. Maratona devam! MB Para Politikası Kurulu (PPK) beklendiği gibi faizi yükseltti. Kurul, kararlarını alırken, kamu maliyesine ve borç yönetimine, reel sektöre, ödemeler dengesine, yurt içi ve yurt dışı finansal piyasalara ilişkin bir dizi göstergeyi dikkate alıyor; riskleri analiz ediyor, ortaya çıkan eğilimlerin kalıcı mı, yoksa geçici mi olduğu konusunda kafa yoruyor. Başta, küresel likiditede ortaya çıkabilecek dalgalanmalar ve petrol fiyatlarındaki yükseliş olmak üzere, içeride bazı mal grupları ve hizmet fiyatlarındaki katılık, risk faktörlerini oluşturuyor. *** Dış kaynaklı türbülansa hız kazandırmak istemiyorsak, mali disiplini ve "enflasyon hedeflemesi" rejimini koruyarak, Türkiye'ye ilişkin risk algılamasını mümkün olduğunca pozitife çevirmenin yollarını aramak durumundayız. Özetle, program çökmedi; enflasyona teslim olmadık! Bu bir sürat koşusu değil, maraton! Maraton devam ediyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.